Kemal Kýlýçdaroðlu, Enis Berberoðlu kararý çýkmadan önce, onu Niþantaþý’ndaki evinde ziyaret etmiþ.
Bir süre baþ baþa görüþmüþler.
Ne kadar süre?
Bilmiyoruz ama Kemal Bey’in “destek” sözüyle Niþantaþý’ndan ayrýldýðýný çok iyi biliyoruz.
Kimden söz ediyorum?
Bize onu yýllarca “Yassýada duruþmalarýnýn deliþmen ve erkek sesi” olarak yutturdular.
Hýrçýn, cerbezeli ve cesur bir avukatmýþ...
Nasýl bir avukat olduðunu bilmiyorum. Tecrübe etmedim.
Müvekkillerine tercüman olmaya çalýþmýþ, Yassýada Mahkemeleri’nin meþru olmadýðýný demeye getiren laflar etmiþ ama öyle aman aman bir savunma da yapmamýþ... “Deliþmen ve erkek ses” hiç deðilmiþ.
Bunu mahkeme tutanaklarýndan anlýyoruz.
Hüsamettin Cindoruk’tan söz ediyorum.
Bir de “Adnan Menderes’in avukatý” yakýþtýrmasý var ki, merhum Aydýn Menderes deþifre edinceye kadar yýllarca bu payeyle dolaþtý, alkýþlarý topladý... “Hayýr, Menderes’in avukatý deðildim” demedi. “Düzeltme” yahut “tavzih” yoluna da gitmedi. Bunun siyasi getirisinden yararlanmaya çalýþtý.
Menderes’in avukatý olmadýðý gibi, Menderes’çi de deðildi.
Demokrat ve liberal hiç deðildi.
Bilakis, Demokrat Parti’ye karþý kurulmuþ “Hürriyet Partisi”nin bir müntesibiydi ve tipik bir Menderes düþmanýydý.
Baðrýndan Coþkun Kýrca gibi “üstün demokrat deðerler” çýkarmýþ Hürriyet Partisi, Menderes’i yeterince liberal olmamakla suçluyordu. Aldýðý ilk seçim yenilgisi üzerine, kendini feshedip CHP’ye katýldý. Yani, “çok liberalizm” beklenirken, “sýfýr liberalizme” ve “devletçiliðe” fit oldu.
Militarizme karþý olduðunu söyleyen ve “demokrasi” diye inleyen Hüsamettin Bey’i 12 Mart’ta göremedik.
12 Eylül’de de yoktu.
Hýrçýn ve cerbezeli “savunmacý” kiþiliðiyle ortalara dökülüp, Evren’in burnundan getirebilirdi. Suskunluðu tercih etti. (Rahmetli Turgut Özal’a yapmadýðýný býrakmamýþtý oysa... Çok günahýný almýþtý merhumun.)
Ne zaman ki darbenin etkisi geçti, siyasal yaþama dönüldü, birden ortaya çýktý.
Bu kez “emanetçi”ydi.
Zaten “Biz emanetçiyiz” diye açýk açýk söylüyordu. Taþýdýðý emaneti, ortalýk durulduktan, yani ülke “siyaset yasaðý” ayýbýndan kurtulduktan sonra sahibine (Süleyman Demirel’e) iade edecekti. Ve etti.
Sonra ne olduysa oldu, bize ustaca “demokratmýþ gibi” yapan Hüsamettin Bey, “demokrat” ve “hukukçu” kimliðinden sýyrýlýp, bir baþka sýkýdüzenin kuyruðuna takýldý. 28 Þubat’çý oldu.
Önce, baba ocaðý DYP’den çaldýðý milletvekilleriyle þemsiye DTP’yi kurdu (Bir “emanetçi dükkâný”, bir “geçiþ partisi” deðil, kendisini Çiller karþýtlýðýyla ifade eden kaçkýnlarýn kümelendiði uðrak partisiydi DTP), sonra tipik bir “ara-rejim hükümeti” olan Anasol-D’nin Baþbakan Yardýmcýlýðý’na tamah etti.
Parlamento üzerindeki asker vesayeti, “Çiller ve Erbakan tehlikesi”nden daha az tehlikeydi Hüsamettin Bey’e göre. Kuvvetler ayrýlýðý ilkesini tepetaklak eden, hukuku rafa kaldýran, “laikler ve karþýtlarý” diskurunu siyaset yordamýna dönüþtüren süreçten hiç rahatsýz deðildi.
Bekledik ki, parlamentoyu teslim alan, “icra”yý çalýþamaz hale getiren olaðanüstü militer süreci ve geleneksel güç odaklarýný refüze etsin.
O çýktý, parlamentonun Refah Partisi’nin vesayeti altýnda olduðunu söyledi ve bir anlamda 28 Þubat’çýlarýn iþini kolaylaþtýrdý. Siyasal krizden çýkýþ yolu olarak da, 27 Mayýs’ýn seçkinler ve imtiyazlýlar kastý olan “Senato” uygulamasýný önerdi.
En önemli “demokrasi” baþarýsý þudur:
Bir dönem DP’de genel baþkanlýk da yapmýþ bulunan Süleyman Soylu’yu partiden ihraç ettirmek için her melaneti sergilemiþ, kendisi o makama kurulunca, “Yerel seçimde oyumu CHP’nin Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkaný adayý Kýlýçdaroðlu’na verdim” diyerek, önceki baþarýlarýnýn üzerine tüy dikmiþtir. Ýhracý gerektiren en aðýr suçu iþlediði halde, Demirel’in inayetiyle o makamda mahfuz tutulmuþtur.
HDP’li ve FETÖ’cü tutuklularý kurtarmak için yollara revan olan Kýlýçdaroðlu bu adamdan akýl alýyor iþte!
Kayýtlara geçsin!