Pazar günki yazýmýn konusu Türk Basýný’nda “muhâbir”in nasýl arka plana itilip âdetâ sahneden silindiði ve gazetelerimizin iki üç haber ajansýna baðlanarak nasýl yavanlaþdýðý idi. Bugün ayný baðlamda bir baþka husûsa, kendimizi nasýl mütemâdiyen “baþkalarý” üzerinden görerek tuhaf sonuçlara vardýðýmýz meselesine deðinmek istiyorum.
Ben bu problemle 1982’den beri meþgûlüm. Konuya ilk olarak o yýl girmeye baþlamýþým. O yazýlardan birinde verdiðim bir örneði buraya da almak istiyorum:
6 Hazîran 1985 târihli “Tercüman”dan öðreniyoruz ki 10.000 yýllýk mâzîsiyle dünyânýn en eski yerleþim merkezi özelliðini taþýyan, Diyarbakýr yakýnlarýndaki Çayönü, zahmetli kazýlar sonucu günýþýðýna çýkarýlmýþ.
Haberde daha bir dizi ayrýntý daha yer alýyor tabii.
Þimdi okuyucularým “Bunda ne var?” diye soracaklar sanýyorum.
Þu var:
Bu haber CHÝCAGO mahreçli!!!
Yâni önce dünyânýn bir ucunda yayýnlanan “Chicago Tribune” gazetesinde yer alýyor, sonra, artýk her kimse, bir Türk tesâdüfen bunu görüp “Tercüman”a yolluyor ve o sâyede öðreniyoruz ki “Dünyânýn en eski yerleþim merkezi” meðer Türkiye’deymiþ ve birileri zahmetle kazýp tekrar ortaya çýkarmýþlar!
Bizler Diyarbakýr’daki olayý “Chicago” üzerinden öðrendiðimize göre Ankara ile ilgili bâzý haberleri de “Washington” üzerinden öðrenmemize þaþmamak gerek!
Ezbere her türlü bahse girerim ki Tercüman’ýn yazýiþlerindeki arkadaþlar buna bakarak “Yâhu, bu iþde bir terslik yok mu?” sualini sormak gereðini hissetmemiþlerdir. Çünki öteden beri alýþýlagelmiþ bir durum. Demek istediðim bir tek “Tercüman” olsa balla besleyelim diyeceðim ama maalesef...
Vaziyet 2013 Yýlý’nda elbet bir nebze daha iyi, çünki herþey deðiþir, nitekim deðiþiyor da, ama yýllardýr bir yandan “Ah, þu câhil halkýmýz, ah! Hiç okumuyor.” diye hayýflanýp sonra reklam kampanyalarýnda televizyon daðýtan gazete hiç mi görmedik?
Yâni bir yandan þikâyet edip bir yandan tv hediye ediyor ki ekranýn karþýsýna uzanýp daha da az okusun!
Ýþin daha da trajikomik yaný þu:
1990 Yýlý’nda Murdock ve Maxwell adlý iki Britanyalý basýn patronu Türkiye’de bir gazete satýn almaya niyetlenince Bâbýâlî kýyâmeti koparmýþ ve “Türk Basýný millî olmavasfýný kaybediyor!” âvâzesiyle memleketi inim inim inletmiþdi.
O sýralar tekmil Türk Basýný’nda dýþ kaynaklý haberlerin mübâlâgasýz en az yüzde 95’i “makaslama” usûlüyle yabancý gazete ve dergilerden araklanmaydý. Baþka bir deyiþle Türk Halký dýþ meseleleri, sanki Türkler kaleme almýþ gibi, ama aslýnda mütemâdiyen yabancýlarýn gözüyle ve deðerlendirmesiyle öðreniyordu.
Ama bunun üzerine tek bir Allâhýn kulu da çýkýp “Ulan, sizin zâten nereniz millî ki þimdigayrýmillîleþmekden korkuyorsunuz?” sorusunu sormadý. Pardon, ismi bende mahfuz bir tek kiþi sordu, ama kâretmedi.
Bu yaygaranýn ise tek bir sonucu o iki patronun ürküp Türkiye’de gazete satýn almakdan vazgeçmesi oldu.
Ýþte onun içindir ki Türk Basýný bugün, elemterefiþ, fevkalâde millîdir.
Ama sizler bunu yine de öyle uluorta her meclisde anlatmayýn!
Zîrâ mâlûm, yerin kulaðý vardýr; duyulur muyulur...
Bakýnýz, ne demiþ Japonlar:
“Kýlýcýný bir tebessümün ardýna sakla!”