Kim bu yiğit gazeteci?

Bomba yazı, Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır’dan geldi.

Okuyalım:

2010 yılının Ağustos ayında Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat” adlı kitabı piyasaya çıktı. Görevdeki ve epey ünlü bir polis şefinin doğrudan Fethullah Gülen cemaatini hedef alan bu kitabı nedense ilk günlerde medyada fazla ilgi uyandırmadı.

Kısa zamanda, Cemaat’in kitabı “ademe mahkum etme” stratejisi uyguladığını, Cemaat temsilcilerinin önde gelen medya sahiplerini ve yöneticilerini arayarak kitap yokmuş gibi davranmalarını “rica ettiğini” ve epey de başarılı olduklarını öğrendik.

Ama bu tür durumlarda sıklıkla olduğu gibi bu sefer de tesadüfi bir sızıntı yaşandı; NTV’de Mirgün Cabas ile yaptığımız Yazı İşleri programına Avcı’yı çıkarttık, kendisini canlı yayında 90 dakika konuk ettik ve kitap üzerindeki medya ablukasını da farkında olmadan kırmış olduk.

Esas olarak Avcı’ya, kısmen de bana ve Mirgün’e belli bir bedele mal olan o yayının da ayrı bir öyküsü var:

Avcı’nın Susurluk sürecinde, yine görevdeyken 32. Gün’e çıkmış olduğunu hatırlayıp Mirgün’le “neden olmasın?” demiş ve hızla kanaldaki sorumlu arkadaşların onayını almıştık. Ardından Avcı’yı aradım ama “maalesef” cevabını aldım: Çok önceden CNN Türk’teki bir programa söz vermiş.

Televizyon haberciliğinde az rastlanan türden bir fırsatı kaçırmış olduğumuz için üzüldük ve tabii ki rakiplerimizi kıskandık.

Fakat ertesi gün Hanefi Avcı aradı ve rakiplerimizin yayından vazgeçtiğini söyledi. (Avcı’yı o yayına çıkartması gereken gazeteci bu konuda tatminkâr bir açıklama yaptıysa kaçırmış olmalıyım. Eğer yapmadıysa, şu günlerde basın özgürlüğü konusuyla hayli ilgili olduğu için yapmasını bekleyebiliriz.)

Böyle diyor Ruşen Çakır...

Soru şu:

Hanefi Avcı’yı ekrana çıkarmaktan “son anda” vazgeçen CNN Türk gazetecisi kim?

CNN Türk’e program yapan gazetecilerden bugüne kadar bir açıklama gelmedi.

Kanal yetkililerinden de bir açıklama gelmedi.

Ruşen Çakır, “şu günlerde basın özgürlüğü konusuyla hayli ilgili” diye dalgasını geçtiğine göre, bir tahminde bulunabiliriz.

Ben tahminimi kendime saklıyorum.

O yiğit kendisi çıksın, “Bendim” desin, “Kitabı ve yazarını ademe mahkum eden gazeteci bendim. Öyle yapmam gerektiği söylendi, ben de onu yaptım.”

Şimdi bütün “Alo Fatih” taifesi sıraya dizilsin...

Kaç gündür, Başbakan’ın altyazılarla ilgili uyarısını sündürüp duruyorsunuz:

Basına baskı var...

Meslek onuru ayaklar altında...

Bu böyle gitmez...

Estek köstek...

Madem “basın özgürlüğü” konusunda en müddei sizsiniz ve attığınız zaman mangalda kül bırakmıyorsunuz, Hanefi Avcı’yı ve kitabını ademe mahkum eden medya kuruluşlarının peşine düşecek misiniz, Hanefi Avcı’yı ekrana çıkarmaktan “son anda” vazgeçen yiğit gazeteciyi deşifre edecek misiniz?

Ruşen Çakır koordinat da veriyor üstelik...

Hadi yapın bir delikanlılık, gazeteciliğin onurunu kurtarın...

HAMİŞ:

Gazetecilik faaliyetlerini haberleştiren bir internet sitesi, önceki gün, Kılıçdaroğlu’nun “Alo Fatih”li konuşmasını karartan televizyon kanallarını sıralıyordu, dalga geçer bir üslupla...

İyi de birader, siz de aynını yapıyorsunuz.

Bütün medya polemiklerini haberleştiriyorsunuz, neredeyse hiçbir ayrıntıyı atlamıyorsunuz ama Hürriyet’in “coşkun” kalemi söz konusu olunca kulağınızın üstüne yatmayı tercih ediyorsunuz.

Ne iş?

Üç gün önce bu sütunda yayımlanan “Sen ne kadar götürdün yiğit?” başlıklı yazı, üstüne balıklama atlayacağınız nitelikteydi ama siz karartma uyguladınız. Daha doğrusu, “Coşkun”u koruma cihetine gittiniz.

Hakikaten ne iş?