Kim imiþ, bu bembeyaz kandiller?

Omuzlar üstünde, tabutsuz, kefene sarýlmýþ çocuklar gidiyor...

Gazze'de sela sela üstüne...

Hepsinin boyu uzuyormuþ öldüklerinde, onu yeni öðreniyor pek çok insan, boylarý uzayan çocuklar geçiyor omuzlarda. Nasýl uzamasýn ki, ölüm bir çocuða en uzak kelime olmalý ama iþte deðince kaderin elleri, uzuyor çocuklarýn boylarý!

Geçiyorlar sýra sýra, tabur tabur, cennete, geçiyorlar, hiç kimsenin artýk onlarý itip kakamayacaðý, yerlerinden edemeyeceði ebedi güzellikler bahçesine....

Gidiyorlar, tüm sessizliðine bürünüp ölümün ve masumiyetin gelinliðini giyer gibi, yavaþça, vakarla geçiyorlar þehit çocuklar. Artýk onlarýn evleri burada deðil, hiç kimsenin bombalayýp yýkamayacaðý kadar uzakta ve meleklerce korunan evler onlar, bambaþka bir yerde, kirli ellerin deðemeyeceði nadide bir cennette...

Geçiyorlar, aðlayan babalarýn, haykýrmaktan sesi kesilmiþ annelerin, okunan Ayetel Kürsi'lerin omuzlarý üzerinde, tabutsuz ama kefenli, 'bir elif miktarý' uzamýþ gibi, ince uzun, nazlý ve bembeyaz, insanlýðýn gözünden kayan bir nur, sýrtýndan düþen bir kanat gibi... Geçiyorlar kahkahalý salýncaklarý, fokurdayan gazozlarý geride býrakarak, gözleri ama hiç arkada kalmadan...

Geçiyorlar, Nil nehrinde yüzen bebek sandýklarý gibi, geçiyorlar Nil Nehri'nde yüzer gibi, Nil nehrini yarar gibi. Ýçlerinden, hangisi Musa'dýr acaba diye heyecanla bakýyor cennetten, Müzahim kýzý Asiye Anne ve kalbindeki sonsuzluk pýrýltýlarý, karþýlýksýz sevmeye dair, feda olmaya dair, en iyi fedailerdir tanýyacak olan þehitleri.

Geçiyorlar... Sað iþaret parmaklarý gökyüzünde, þehit çocuklar geçiyor. Omuzlarda...

Bir martý... Bir martý, þayet yükseklerde uçarken, aþaðý doðru bakýp, görseydi onlarý, kefene sarýlý omuzlarda taþýnan o çocuklarý... Beyaz bembeyaz küçük kaðýttan kayýklarý sanki denize salmýþlar, zannedebilirdi... Kimler imiþ bu kaðýttan kayýklar böyle bembeyaz, diye sorabilirdi.

Bir kýrlangýç... Bir kýrlangýç görseydi onlarý, þayet yükseklerden uçarken, aþaðý doðru baktýðýnda, onlarý kefenlere sarýlmýþ çocuklarý görseydi, bahar gelmiþ zannedebilirdi, yeþil sancaklar içinde, bembeyaz papatyalar geçiyor iþte derdi... Kimler imiþ bu bahar papatyalarý?

Bir bulut... Bir bulut görseydi onlarý, aþaðý doðru baktýðýnda, sabahýn ilk saatlerinde, kim salmýþ bu ak güvercinleri þu kuþluk vaktinde, keþke gelip de kollarýma konsalardý ya, keþke gelip kollarýma konsalardý ya diye heyecanlanarak, þarkýlar söyleyebilirdi... Kimler imiþ bu ak güvercinler de böyle fýrlamýþlar göklere...

Bir yýldýz... Bir yýldýz görseydi þayet onlarý, karanlýk gecenin içinde uykusuz gözleri, þaþkýnlýkla sorardý belki, kim yakmýþ bu mumlarý diye, diðer yýldýzlara sorardý, þu aþaðýlýk yeryüzünü bu zifir gecenin karanlýðýnda aydýnlatanlar da kimler imiþ?

Kimler imiþ bu küçük kandiller?

Geçiyorlar, gidiyorlar, zalim ve pespaye bir dünyayý bize býrakarak, masumiyetin havai fiþekleri gibi göklere yükselerek. Elma aðacýnýn bembeyaz çiçekleri gibi... Rýhtýmda sallanan veda mendilleri gibi... Yarým kalmýþ ninniler, kirazlar, reçeller, pamuk helvalar gibi...

Geçiyorlar...