Doðrusu Türkiye gibi bir ülkede yaþayýp geleceðe dair karanlýk senaryolar üretmek sanýldýðýndan çok daha kolay. Çünkü pek de uzak olmayan bir geçmiþte yaþananlar ve bunlarý hala zihin kodlarýnda barýndýranlar, sizi hýzla karanlýk bir koridorun eþiðine getirebilir.
Zihin kodlarý deyip geçmeyin. Bazen bir küçük tortu bile sizi bulunduðunuz yerden savurabilir. Karanlýkla bað kurmak sanýldýðýndan kolaydýr. Arýnýp aydýnlýða yürümek ise daima zor. Ýþte Türkiye’nin yürüdüðü yolda belki de en önemli zorluðu burada. Hýzlý savrulmalar yaþanýyor. Üstelik bunlarýn önemli bir bölümü bu yürüyüþe en çok inanmasý gereken kesimlerde yaþanýyor.
Devlet içindeki paralel yapýyla mücadele edilirken, kimileri tarafýndan getirilen ilginç bir eleþtiri var. Buna göre özellikle Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan, devletin rengine büründüðü için böyle bir mücadele yürütüyor. Hatta bu mücadeleyi geçmiþin derin odaklarýný yanýna alarak yapýyor.
Öncelikle bir noktanýn altýný çizelim. Bu ülkede çok az insan Erdoðan kadar derin denilen yapýlardan zulüm görmüþtür. Ona ‘Muhtar bile olamaz’ diyenler, artýk siyasi hayatýnýn bittiðini söyleyenler, bunun için yargýnýn altýný üstüne getirenler, bu derin odaklardan baþkasý deðildi. O nedenle þimdi Erdoðan’ý devletin rengine bürünmekle suçlayanlar en az iki kez düþünmeli.
Paralel yapýyla mücadelenin bir devlet politikasý haline dönüþmesi, bu yönde giderek bir ortak aklýn þekillenmesini, ‘geçmiþe gidiyoruz, derin yapýlar sahnede’ diye okumak en hafif ifadesiyle bir aldatmacadýr. Çünkü eðer tehlikeli bir derin yapý arýyorsak, bunun en somut örneði sözkonusu paralel yapýdýr. Üstelik geçmiþteki yapýlarýn aksine devletin bir yerinde odaklanýp güçlü olmayý deðil, tümüyle ele geçirmeyi hedeflemektedir.
Peki. Varsayalým ki bunlarý söylemek devletçilik ve geriye dönmek. Hatta derin güçlerle iþbirliði yapmak. O zaman þu sorunun cevabý ne olacak? Herkesi bir þekilde þantaj ve tehditle kontrolüne almak isteyen, özel hayat, aile ve mahremiyete dair ne varsa hedef alan bir yapý, sözgelimi özgürlükçü olduðu iddia edilen kesimler tarafýndan daha ne kadar masum görülecektir.
Her fýrsatta özgürlükten, özel hayatýn dokunulmazlýðýndan dem vuranlar, tam da bunu bir þantaja dönüþtürenlerle nasýl ayný yolda yürümektedir? Buradan ne anlamalýyýz? Ýstanbul sermayesinin bir kesiminin hala böyle bir operasyonun parçasý olduðunu mu? Yoksa bizatihi onlarýn da tehdit altýnda bulunduðunu mu ?
Bu sorularýn cevabýna dair elbette hepimizin bir fikri veya en azýndan tahmini var. Ancak paralel yapýyla mücadeleyi küçümseyenler, er geç bu tehlikenin kendilerini de kuþatacaðýný görmek zorundalar. Eðer istikrar, ayný zamanda normalleþme anlamýna geliyorsa, bir baþka boyutuyla da hukuk devletini iþler hale getirmekse, bir an önce bu hesaplaþmanýn tamamlanmasý gerekiyor.
Þu ya da bu nedenle bu mücadeleden kaçanlar, görmezden gelenler, bana dokunmasýn da ne olursa olsun diyenler için iki ihtimal var. Ya onlarda bu büyük tehdidin bilmediðimiz kýskaçlarý altýndalar. Yahut olup bitenin vehametinin farkýnda deðiller.