Kim ne diyor, ne istiyor?

Çözüm sürecinde kimin ne dediği, ne istediği, ne yapmaya çalıştığı gün be gün değişiyor, anlaşılması daha zor bir hale geliyor. Milliyet’teki haberin ardından herkes başka bir yere savrulmuş durumda. Söylenenlere bakınca kimin ne istediği, ne önerdiği pek anlaşılmıyor. Her kafadan o kadar karmaşık sesler çıkıyor ki, insanın ‘ne diyorsunuz kardeşim’ diyesi geliyor.

Oslo’da MİT ile örgüt arasındaki konuşmalar sızdırılmıştı. Bu sefer örgütün ve uzantısının kendi aralarındaki sohbeti olduğu söylenen bir metin sızdırıldı. Ne devletin kabul ettiği bir muhteva, ne hükümetin benimsediği bir söylem...

Kimileri bu durumu ‘sabotaj’ olarak yorumlamamıza takılmış. Öcalan’ın süreçte sunduğu çerçeveyle yakından uzaktan alakası olmayan ve hükümetin hiç benimsemediği bir muhtevanın gündeme taşınması elbette bir çarpıtmadır ve bir sabotajdır. Çünkü ne bugün BDP ve Kandil’in değerlendirdiği çerçeve budur, ne de devlet böyle bir kabullenme içindedir. Aktarılan söylemlerin toplumsal tepkiye sebep olması, lüzumsuz tartışmalar başlatması başlı başına bir rahatsızlık verme, tedirgin etme, güven bozma girişimidir.

Kimileri bu söylemleri ‘sıradan, normal, sineye çekilebilir’ bulabilir, ‘ne olacak efendim, toplum bu tür ileri laflara da hazır hale gelsin’ diyebilir. AK Parti’den Bediüzzaman hazretlerine, Gülen grubundan MİT’e, Başbakan’dan bir kısım şahıslara kadar bir sürü kişi ve kesimi ilgilendiren bu değerlendirmelerin akla ziyan, kabul edilemez ve tamamen hezeyan mahiyetindeki boyutları, elbette ki rahatsızlık vericidir. Hem çözümün muhtevası gibi sunulan bu söylemler rahatsızlık uyandırmaktadır, hem de bu kişi ve kesimlere yönelik tamamen hayal ürünü, çirkin ve mesnetsiz değerlendirmeler rahatsızlık uyandırmaktadır.

Öcalan’ın Başkanlık sistemi, anayasa, yerel yönetimler gibi bazı konulardaki perspektifinin bilinmesinde bir mahzur görülmeyebilir. Bugün her partinin bu konularda farklı görüşleri bulunuyor, ama hiçbiri kendi görüşünü topluma dayatamıyor. Diğer bir kısım saçmalıkların, hezeyanların ve yakıştırmaların sürece olumlu etki yapacağı ise elbette söylenemez. Bunların ne hükümet tarafından normal karşılanması mümkündür, ne de bunlar çözüm sürecinin bir parçasıdır.

***

Öcalan’ın tepki çeken söylemlerini ‘yok hükmünde’ yorumlamam da bazı çevreleri rahatsız etmiş. 

Öcalan’ın hezeyanlarının yeterince eleştirilmemesine alınan bazı dostlar da sitem ediyorlar. Sanki Öcalan yıllardan bu yana hükümeti övüyordu da bugün kendilerine zehir kusmaya başladı. Öcalan’ın terörist başı olduğu zaten malum. Öcalan’ın silahlı mücadele yöntemi de, etnik milliyetçi sapkın ideolojisi de, kişisel hezeyanları da yıllardan beri biliniyor ve reddedilerek buna karşı amansız bir mücadele yürütülüyor. Bunları tekrar etmek elbette mümkün, içimizi soğutacak laflar edebilir, karşılıklı atışlar yapılabilir. Peki bu durum bize bir çıkış sağlar mı?Zaten işin zor gelen, tahammül edilmesi gereken yanı burası... Yoksa devletin, hükümetin taviz anlamına gelecek şeyleri kabullenmesi mümkün değil.

Bir kısım sağcı marjinal gazetelerin neredeyse bizi hain ilan etmedikleri kaldı. Bir de tam karşı cepheden gelen atışlar var. Onlar da bizi bilinç altında ırkçı olmakla suçluyorlar. En hafifiyle Cengiz Çandar, “Kürtleri eşit görmeyen ve Türk sorunu üreten” bir yaklaşımla eleştiriyor. Aslında Çandar’a en güzel cevabı Markar Esayan vermiş: “İçinde bir sürü zırvalamaların da bulunduğu sohbeti ‘yok hükmünde’ saymanın Kürtlerin eşitliğini içine sindirememe olarak görülmesini anlayamadım. Öcalan’ın kendisi bile o sohbette söylediği ırkçı hedef göstermeleri toplum içinde açıkça savunamaz. Bu metin mi Kürtlerin eşitliğini savunan yol haritası?” 

Öcalan’a zerre miskal güvenmeyen bazı yazarların Öcalan’la BDP’liler arasındaki sohbeti, devletin mutabakat metni gibi kabullenmesi, bunun üzerinden hükümeti topa tutması çok yazıktır. MHP’nin ‘ihanet ve yıkım projesi’ söylemlerini andırır şekilde milletin büyük desteğine mazhar meşru hükümete değil de terörist başına atfedilen sözlere inananlar, hükümeti milleti kandırmakla suçlayanlar çok ayıp ediyorlar.

Devlet bugüne kadar birçok yolu ve yöntemi denemiş, gelinen noktada alternatif bir çıkış yolu olarak gördüğünden bu süreci başlatmıştır. Bugün iletişim ve demokrasi öylesine gelişmiştir ki, ne gizli kapaklı bir şey yapılabilir, ne de halkın kabullenmeyeceği bir adım atılabilir. O halde birbirimizi hırpalamak yerine netice almaya yönelik iyi niyetli bir çaba sergilemeliyiz.