Cezaevlerindeki PKK’lý mahkûmlarýn baþlatýp son aþamasýnda Meclis’teki BDP milletvekillerinin de katýldýðý açlýk grevleri hem siyaseten sürdürülebilir bir yol deðildi, hem de insani ve vicdani bakýmdan kabul edilebilir bir yöntem deðildi. Ýnsanlarýn hayatý þantaj konusu yapýlmaktaydý çünkü. “Taleplerimiz kabul edilmezse arkadaþlarýmýz kendilerini öldürecekler” diye þantaj yapmaya kalkýþtý örgüt.
Elbette bu böyle bir þantajý kabule yanaþabilecek herhangi bir devletin dünyanýn hiçbir yerinde bulunamayacaðýný da biliyorlardý. Asýl amaçlanan þey bu sürecin sonunda maðduriyet rolü elde etmekti. Bunun için de cezaevlerinden birkaç tabut çýkmasý gerekiyordu.
Böyle olunca “bu hükümet anadilde eðitim, anadilde savunma hakký gibi en basit taleplerimizi bile kabul etmiyor, hatta bu uðurda insanlarýn ölmesine bile göz yumuyor” propagandasý yapabileceklerdi.
Bunun için öncelikle toplumdaki insani duyarlýlýklarý harekete geçirmeye ve meselenin insani trajedi boyutunu öne geçirmeye ihtiyaç vardý. Bu görevi bilerek veya bilmeyerek bazý aydýnlar üstlendiler. Þöyle bir görüþle çýktýlar toplumun karþýsýna: “Kürtlerin haklarýný vermek istemeyen devletin bu inadý yüzünden insanlar ölecek. Deðer mi buna! Talepler kabul edilsin, cezaevlerindeki bu zavallý insanlar ölmesin...”
Ýlk bakýþta hümanist bir bakýþ açýsýna dayanýyor gibi görünse de aslýnda tutarsýz, haksýz ve tarafgir bir yaklaþýmdý bu.
Bir defa, “Kürtlerin haklarýný vermek istemeyen devlet” suçlamasý büyük vicdansýzlýk! Geçmiþte Kürtleri veya diðer etnik gruplarý rencide eden ne tür söylemler veya politikalar uygulanmýþ olursa olsun son dönemde bunlarýn terk edildiði, hatta 1990’lardan beri “Kürt realitesini tanýyan” bir devlet anlayýþýnýn benimsendiði ortada. Devletin televizyon kanallarýndan biri Kürtçe yayýn yaparken “devlet Kürt kimliðini inkâr ediyor” propagandasýnýn sürdürülebiliyor olmasý hayret verici derecede büyük bir çarpýtmadýr. Bu propagandaya çanak tutmak ise aydýn tavrý falan deðildir.
Ýkincisi, cezaevlerindeki açlýk grevlerine gerekçe gösterilen talepler, uðrunda insan hayatýnýn feda edilmesine deðer olup olmamasý bir tarafa, ya karþýlanabilir talepler deðil ya da -daha tuhafý- zaten karþýlanmasý için adým atýlmýþ olan taleplerdi. PKK’lýlarýn Öcalan’a özgürlük talebi diye telaffuz ettikleri, dýþarýdaki siyasetçi ve “aydýnlar”ýn ise tecridin kaldýrýlmasý diye tercüme ettikleri talep kabul edilebilir bir talep deðil. Altmýþ kiþi deðil, altmýþ bin kiþi de açlýk grevi yapsa karþýlanamaz bu talep.
Anadilde eðitim konusu ise sadece slogan düzeyinde bir talepten ibaret. Anadilde eðitim hakký sloganý atan liberal sol veya liberal Ýslamcý aydýnlarýn da bu kavramýn içeriðine iliþkin, yani nasýl bir yolla uygulanabileceðine iliþkin bir açýklamalarý yok. Ama benim var: Kürtçe eðitim verilen okullar isteyen vatandaþlarýmýz ister ticari iþletmeler olarak ister vakýf kurarak, týpký Ýngilizce veya Fransýzca eðitim yapan okullar gibi kendi anadillerinde eðitim verecek kendi özel okullarýný açabilirler.
Ama, hayýr! Anadilde eðitimi devlet okullarýnýn vermesini istiyor ayrýlýkçý Kürt hareketi. Devletin hiçbir þey yapmasýný istemeyen, özellikle de eðitimden elini çekmesini isteyen liberaller de bu talebe destek veriyorlar!
Bu talebin karþýlanmasý zaten fiilen ve fiziksel olarak mümkün deðil. Düþünsenize, isteyen her velinin çocuðuna bütün dersleri Kürtçe verecek öðretmen, ders kitabý vs.nin hazýrlanmasý kolay mý veya mümkün mü? Elbette bunun Kürtçesi olduðunda Çerkezcesi, Arnavutçasý, Gürcücesi, Boþnakçasý vs. de olmak zorunda!
Bu iþin sadece fiziksel zorluðu. Yoksa talebin siyaseten karþýlanabilir olup olmadýðý konusuna hiç girmiyorum.
Üçüncü talep ise mahkemelerde sanýklara anadillerinde savunma yapma hakkýnýn tanýnmasý talebiydi. KCK yargýlamalarý sýrasýnda özellikle gündeme gelmiþti bu sorun. Her ne kadar, orada yargýlanan sanýklar Türkçe’yi muhtemelen Kürtçe’den daha iyi konuþabiliyor olsalar da prensip olarak bir mahkemede insanlarýn daha iyi bildiði, daha rahat kullanabildiði dilde savunma yapabilmelerine hak tanýnmalýdýr. Bu hakkýn suiistimal edilme riski olmasý adil yargýlama anlayýþýndan taviz vermeyi gerektirmemeli.
Mevcut siyasi iktidarýn da konuya yaklaþýmý olumlu. Mahkemelerde sanýklarýn istedikleri dilde savunma yapabilmelerine imkân saðlayan yasa hazýrlýðý daha AK Parti kongresinde daðýtýlan kitapçýkta bile yer alýyordu. Þimdi kalkýp “PKK’lý mahkûmlarýn açlýk grevi olmasaydý bu yapýlmayacaktý” demek haksýzlýk olur.
Sözün özü: Bir kýsmý kabul edilmesi düþünülemeyecek olan, bir kýsmý ise zaten karþýlanmýþ sayýlmasý icap eden bir takým taleplerle “ölüme yatýrýlan” insanlarýn Abdullah Öcalan’ýn talimatýyla açlýk grevini býrakmalarý zaten bu taleplerin “ölümcül derece” önemli olmadýðýnýn, “hayati” meseleler olmadýðýnýn ikrarý deðil mi?