Demokratikleþme ve çoðulculuk öylesine etkili bir faktör ki on yýllardýr kapalý kapýlar arkasýnda gizlenen hiyerarþileri, dýþarýdan parýltýlý görünen iliþkileri bir çýrpýda gözler önüne seriyor.
Ülkenin üzerinde demokrasi ve fikir özgürlüðü terörü estiren yapýlarýn gerçekte nasýl totaliter, tek parçalý ve tahammülsüz olduklarý demokrasi sayesinde görünüyor. Bu sayededir ki son birkaç haftada yaþanan çalkalanma bu bahiste hepimize çok þey öðretti.
Ýnsanlarýn saygý duyduðu, deðer verdiði ve tabiatý gereði para kazandýrdýðý bir sanatçý kulübü var... Birçoðu ciddi ve kaliteli bir sanat üretimi yapamamasýna raðmen medyada hak edilmemiþ bir görünürlüðe sahiptirler.
Ortalama olarak “Kemalist, laik” kimlikle tanýmlanabilirler. Her ne kadar bundan pek övünmeseler de siyasi olarak “CHP’nin akraba topluluðu”durlar.
Son olaylarda hemen hepsi varlýklarýyla meydana çýktý... Genel olarak Müjdat Gezen, Tarýk Akan, Levent Kýrca gibi isimler tarafýndan temsil ediliyorlar. Ortalama seviye gizlenemeyecek kadar aþikar... Aðzý bozuk, hakaret cümlelerine katýlmýyor gibi görünseler de bundan þikayet de etmiyorlar.
Ortak noktalarý, hepsinin dýþýna çýkýlmasý imkansýz bir emir komuta baskýsýna mahkum olmalarýdýr. Mahalle baskýsýnda sürüden kýsa süreliðine de olsa ayrýlma þansýnýz vardýr oysa burada bunu aklýnýzdan geçirdiðinizde bile mesleki olarak yargýsýz infazýnýz kaçýnýlmazdýr.
Sinemacý, komedyen Þafak Sezer’in baþýna gelenler malum. Birkaç gün öncesine kadar Gezi eylemcilerinin en ateþli müdafilerinden olan Þafak Sezer, meðer ayný zamanda Baþbakan Erdoðan’ý da seviyormuþ...
Bu olmaz iþte... Olmadý da zaten. Erdoðan’ý sevmek, hele hele ondan özür dilemek sanatçý kulübü tarafýndan aforoz edilmek için yeterli sebeptir. Zira, Baþbakan dediðin sevilmez ve sadece hakaret edilir!
Aksini yaptýðý için adý geçen þahsýn nasýl hücuma uðradýðýný, nasýl saygýsýzca bir muameleyle köþeye sýkýþtýrýldýðýný görüyoruz. Hepsinden önemlisi tek bir arkadaþý ona sahip çýkamýyor da... Kimse, “Bir dakika bu adam ayný zamanda Atatürkçüdür, Gezicidir vs.” deme cesaretini kendinde bulamýyor. Derse ona da ne olacaðý belli...
Bir zaman önce Þahan Gökbakar da 1 Mayýs’ta ayný koronun borusunu öttürmedi diye ihbar edilmiþ ve sinema emekçilerinin onun çektiði filmlerde çalýþmamasý için çaðrý yapýlmýþtý.
Öfkeleri, saygýsýzlýklarý, öteki olana karþý nefretleri bir sýr deðil. Kutuplaþmadan þikayetlerine aldanmayýn. Þikayet ettikleri þey kendi kutuplarý dýþýnda baþka kutuplarýn ortaya çýkmasýdýr. Dindar olana, baþörtülü olana, kimliðiyle Kürt olana, farklýlýðýyla liberal olana nefret duyduklarý da sýr deðil.
Dolayýsýyla, sanatçý arkadaþýný aforoz edenler ayný zamanda toplumun yarýdan fazlasýný da bir kalemde aforoz ediyorlar. Ama mesele bu deðil.
Mesele þudur...
Nasýl oldu da bizler, bu ülkenin en þöhretli isimlerinin, en çok para kazanan, en çok ekrana çýkan, gazetelerde en çok görünen sanatçýlarýnýn kendi mahallelerinde esir olduklarýný anlayamadýk. Meðer bu insanlar o pýrýltýlý hayatlarýn arkasýnda tek fikre veya tek nefrete mahkum yaþýyorlarmýþ da bilememiþiz.
Sürüden ayrýlamazlarmýþ, ayrýlacak olurlarsa vay hallerineymiþ.
O dünyada kimbilir kaç Þafak Sezer, kaç Þahan Gökbakar var bilmiyoruz. Kimbilir kaçýnýn dilinin ucuna farklý þeyler söylemek geliyor da söyleyemiyor ve ömürler böyle geçiyor farkýnda deðiliz.
Kimbilir Baþbakan’la görüþmeye giden heyettekiler de neler söylemek istedi de engizisyon korkusundan suspus oldular.
Mutad olduðu üzere “Hükümet sanatçýlarýn özgürlüðüne sahip çýksýn” dersek yanlýþ anlaþýlacak. Ama hiç olmazsa birileri esaret altýndakileri kurtarmak için bir þeyler yapsýn. Böyle baský altýnda yaþadýklarý hayat deðil zira!