Bugünün siyasal konjonktüründe “Kürtleri temsil ediyoruz” iddiasýný taþýyan iki ana eðilim var. Bir tanesi kendisini her türlü hukukun üstünde gören, liderliðini ve otoritesini hukukla sýnýrlandýrmaya ve sýnamaya þiddetle karþý çýkan; yapýp ettiði hiçbir faaliyetinin hesabýný yargýlamaya açmayan, sadece kendi otoritesine biat edilmesinde ýsrar eden ve þiddeti her sorunun çözümünde temel araç haline getiren, melez ve kimliksiz eðilim.
Öte yandan, diðer eðilim ise en azýndan 1989 yýlýndan bu yana, siyasi varlýðýný uluslararasý hukuk ve meþruiyetin bütün zeminlerini zorlayarak, uluslararasý camianýn tanýdýðý hukuk ve hükümranlýk haklarýný demokrasi ve hukuk içinde kalarak, diyalog ve iþbirliðiyle, varlýðýnýn biçimine tescil ve onay arayan bir siyasi perspektifi kendine pusula haline getirmiþ eðilimdir.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi kendini uluslararasý hukuka açarak sorunu meþru zeminlerde ve barýþ içinde kalarak çözmeye çalýþýrken; PKK'nin temsil ettiði eðilim, sorunlarý meþru zeminlerde çözmek þöyle dursun, dokunduðu her þeyi, temas ettiði her zemini bizatihi sorunun kendisine dönüþtüren bir yaklaþým sergiliyor.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi , Kürt sorununun çözümüne taraf olan herkesle barýþçýl bir iliþki içinde, sorunu herkes için en azýndan yýkýcý etkilerinden soyutlamaya ve pozisyonu durumu ne olursa olsun meseleyi þiddetten arýndýrmaya çabalarken, PKK bölgesel ittifaklar kurup, soruna taraf olanlarýn bir kýsmýný þeytanlaþtýrýp düþmanlaþtýrarak, þiddet ve gerginlikten beslenen bir kaos siyaseti izliyor.
Aslýnda meselenin özü bu basitlikte yatýyor. Hukuk mu? Kaos mu? Kürt sorununun demokratik, barýþçýl ve yüzünü hukuka dönmüþ eðilimini mi destekleyeceðiz? Bu eðilime omuz verip bunun egemen siyaset haline gelmesine mi katkýda bulunacaðýz? Yoksa, geçmiþin bütün acýlarýný hortlatmaya aday olan çatýþma ve kaos siyasetine mi taraf olacaðýz?
Hangisine? Hangisinin geliþip serpilmesi Türkiye’nin yararýnadýr? Hangisi Türkiye’yi daha sorunsuz bir potaya sokar? Hangisi Türkiye'de Türk-Kürt iç barýþýna hizmet eder? Hangisi medeni, makul ve sürdürülebilir bir gelecek vaat ediyor?
Kendisini dünyaya açan ve dünya ile uyumlu halde varlýðýný sürdüren, yasal, meþru ve hukuk içinde kalarak sorumluluk üstlenen ve bu sorumluluklarýn gereklerini yerine getirmek için dünyaya söz veren , dünya ile devletsel olarak bir hukuk akdine imza atmaya hazýrlanan, normalleþen, kontrollü ve denetlenebilir bir pozisyon seçen Kürdistan Bölgesel Yönetimi, hiç þüphe yok ki hem Kürtlerin hem de Türkiye’nin geleceðine hizmet ediyor.
25 Eylül’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yapacaðý referandum, Irak sýnýrlarý içinde kalan Kürdistan bölgesinin baðýmsýz bir Devlet olarak yeniden yapýlandýrýlmasý, her þeyden önce ''bölgede uluslararasý hukukun yürürlüðe girmesi, bir hukuki egemenlik öznesi olarak Kürt Devletinin, dünya adýna bu bölgeden sorumlu ve egemen olmasý demektir.'' Irak'ýn bütünlüðüne olmasa da, bir parçasýyla sýnýrlý kalsa da, gerçek manasýyla hukukun egemen olduðu bir Baðýmsýz Kürdistan Devleti, devletlerarasý hukuk baðlamýnda Kürt ve Türkiye iliþkisine büyük rahatlýk ve dinamizm kazandýracaktýr.
Prof. Yaþar Abdulselamoðlu’nun da dediði gibi; “Bütün ‘gayri-meþru’ nitelemelerin sonlandýrýlmasý, meþru hukuki düzenin saðlamlaþtýrýlmasý, yasal ve rasyonel otoritenin Kürtler ve Bölge için sorumluluk almasý demektir. Bu, Kürdün dünyanýn sorumluluðunu yüklenmesi ve hukuki ve siyasi dünya düzeninin bir meþru aktörü olarak Kürt ve Kürdistan’dan dünyaya, bölgeye istikrar geleceðinin sözünü vermesi olayýdýr.''