Kime muhabbet, neye husumet duyuyoruz?

Bu köşedeki yazılarımı takip eden okurlarım çok iyi bilirler ben uzun zamandır ‘uhuvveti ve muhabbeti’ tavsiye eden yazılar yazıyor, sağduyu ve itidal çağırısı yapıyorum.

Birkaç hafta önceki yazılarımda “Uhuvvet (kardeşlik), muhabbeti (sevgiyi) besler, sevgi ise huzura sebep olur; bunlar huzurun, esenliğin ve barışın temel taşlarıdır; adavet ve düşmanlık insanın kendi kendini yiyip bitirmesine yol açar” demiş ve Bediüzzaman hazretlerinin şu çağrısını aktarmıştım:

“Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı ‘Mü’minler ancak kardeştirler’ kale-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.”

AK Parti 10 yıl boyunca birlik siyaseti yürütmüş, geliştirdiği demokratik iklimde her kesim gibi manevi çalışmalar yürüten grup ve oluşumların da daha fazla neşvünema bulmasına, hatta yüzyılın en rahat ve semeredar dönemlerini geçirmesine zemin hazırlamıştır.

Cemaatler, tarikatler vemanevi çalışma yürüten oluşumlar, kendi zeminlerde çok önem verdiğimiz çalışmalar yürütüyorlar. Bu gruplar içinde gerçekten çok değerli, çok fedakar, çok çilekeş insanlar var. Kendisini hakka ve hizmete adayan güzel insanlara karşı kem gözle bakmak kesinlikle söz konusu olamaz.

Biz hak yolda yürüyen cemaatlere muhabbet duyarız, hükümete kasteden şebekelere de husumet besleriz.

Bu grupların gözümüzdeki değeri AK Parti’ye oy verip vermemesiyle de değişmez. 

Bir kısım cemaatlerle ilişkili medya mensuplarının siyaset kurumunu ve hükümetin icraatlarını eleştirmesi bir problem olarak görülemeyeceği gibi, onların yanlış görülen eylem ve söylemlerinin kamuoyu tarafından sorgulanması da açık toplumun doğal bir sonucudur. İşin bu kısmında bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum.

Bu apayrı bir bahistir.

***

Gelelim bizim eleştiri getirdiğimiz konulara. Özellikle son dönemde bürokrasi içinde kümelenerek oligarşik yapılar oluşturan bazı kişilerin siyaset mühendisliğine soyunması, milletin seçilmiş iktidarına karşı siyasi operasyonlar içine girmesi, adeta yeni model bir vesayet düzeni tesis etmeye çalışması demokratik-hukuk devleti açısından büyük bir sorundur.

Devlet imkanlarını kullanarak devlete ve siyasete karşı tertip içine giren hiçbir paralel oluşum, hiçbir hastalıklı yapı kabul edilemez, müsamaha göremez.

İkincisi sosyal medya üzerinden karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürüten organize gruplar aynı şekilde eleştiriye muhataptır. Hiçbir kutsal tanımadan yalanın, iftiranın, çarpıtmanın her türlüsüne başvuran bu insanlar da büyük bir yanlışın içindedirler.

Üçüncüsü, farklı düşünen belli kişilere yönelen şantaj, tehdit ve yıldırma girişimleri kamuoyunda büyük bir rahatsızlık oluşturmaktadır. Özel hayatı tamamen yok sayan, herkesi esir ve mahkum hale getirmeye çalışan, adeta bir korku iklimi üreten bazı odaklar şantaj çetesi gibi faaliyet göstermektedir.

Bizim eleştirilerimiz hangi grupla ilişkili veya irtibatlı olduğuna bakılmaksızın yanlış yapan insanlar üzerinedir. Bizim vurgularımız, yanlış olduğuna inandığımız olgular üzerinedir.

***

Hükümet kendisine ve milli iradeye yönelen siyasi saldırılarla, toplumu huzursuz eden karalama kampanyalarıyla ve bireyleri itibarsızlaştırmaya çalışan kirli yapılarla mücadele etmek durumundadır.

Sosyal zeminde faaliyet yürüten manevi oluşumlar başımız üzerinedir. Ama ülkeyi ve iktidarı hedef alan vesayetçi odaklara müsamaha etmemek de kaçınılmaz bir görevdir.

Türkiye, bu sorunları sapla samanı ayırarak, kırıp dökmeden, daha çok demokrasiyle ve hukukun üstünlüğünü geliştirerek aşacaktır.

10 milyona yakın üyesiyle büyük bir siyasi yapı olan AK Parti nasıl kendi içinde yanlış yapanların üzerine kararlılıkla gidiyorsa, büyük sosyal yapılar da kendi içlerinde aynı sorgulamayı yapmalı ve asli mecralarından sapmadan faaliyet göstermelidir.