Sadece yakýn coðrafyamýzýn deðil, neredeyse tüm dünyanýn cevabý üzerinde kafa yorduðu soruyu Türkiye üzerinden tartýþalým.
Soru þu: Ya Putin daha ileri giderse!
Türkiye’deki seçim sürecini, özellikle de seçimlerden önce peþ peþe ortaya çýkan operasyonlarý, sýnýrlarýmýz dahilinde devam eden bir çatýþma gibi göstermek isteyenler, zaten bu sorunun cevabýyla ilgilenmiyor.
Uzun ve kalýcý ittifaklarýn deðil, daha hýzlý deðiþebilen ve esnek kurallar etrafýnda þekillenen yakýnlaþmalarýn önümüzdeki dönemin ana özelliði olacaðýný düþünenlerdenim. Tam da bu nedenle Soðuk Savaþ dönemindeki kolay okumalar iþimize yaramýyor. O dönemin dünyaya kabaca üçe bölen algýlarý çoktan parçalandý. Sadece bazý alýþkanlýklar devam ediyor hepsi bu.
Türkiye’de çok ama çok sert bir iktidar kavgasý yaþanýyor. Bu kavga 30 Mart seçimleriyle birlikte yatýþmýþ filan deðil, neredeyse yeni baþladýðý söylenebilir. Ancak tam bu noktada Putin’in nereye kadar gidebileceði sorusu önem kazanýyor. Çünkü hiçbir kavga diðerinden baðýmsýz deðil ve muhtemeldir ki Türkiye yeni iktidar dengelerini kurduðunda, ABD-Rusya hattýnda devam eden, ama parantezinde geçmiþten çok farklý unsurlar bulunan denge de saðlanmýþ olacak.
***
Amerikan yönetiminin neredeyse içi boþ görünen meydan okumalarý, sanki Rusya’yý daha fazla cesaretlendirmek üzere kurgulanmýþ gibi. Suriye krizini hatýrlayalým. Suriye’yle ilgileniyormuþ gibi yapan Batý, en baþta ABD ve Fransa, iki büyük aldatmacayla sahne aldý.
Birincisi, söylediklerinin tam aksine Suriye’deki halk hareketini asla desteklemediler. Bu konudaki en açýk ve net tezin sahibi olan Türkiye’yi adeta yalnýz býraktýlar.
Ýkincisi, Rusya’nýn Þam’ýn iplerini elinde tutma konusundaki hamlelerine karþý çýkýyormuþ gibi yapýp adeta Sergei Lavrov’un ‘Suriye Valisi’ pozisyonu almasýna destek oldular.
Bu dengeler kurulurken, gözler Ankara’ya çevrilmiþti. Kaç yýldýr yazdým, bir kez daha yazmakta beis yok. Türkiye’nin yakýn coðrafyasýyla ilgisinin ana çýpasý Kürtler üzerine kurulu olmalý. Sünni Araplar dahil diðer unsurlarla olan yakýnlaþmasýný, bu çýpayý oluþturduktan sonra inþa etmek daha doðru olacak.
Bunun, Türkiye’nin kendi içindeki Kürt sorununa getireceði açýlýmýn yaný sýra, yakýn coðrafyasýnda güvenlikten ekonomiye, ama hepsinden önemlisi geniþ bir siyasi nüfuza kadar çok ciddi avantajlar saðlayacaðý açýk. Nitekim biraz Leninist bir yaklaþým gibi görülmesine aldýrmadan söylemek durumundayým. Türkiye’nin son bir yýlý aþkýn zamandýr dýþ politika pratiði tam da bu yönde ilerliyor. Kürtleri kader birliði parantezine almayan bir Ankara’nýn baþka alanlarda ayakta durmasý imkansýz.
***
Burada Türkiye’nin Rusya ile iliþkilerine geniþ parantezler açýlacaðýný sýkça yazdýðým için sadece birkaç cümle ilave edebilirim. Ýki ülke iliþkileri, Suriye konusuna ve ihtilaf olarak görünen pek çok baþlýða raðmen sürpriz ve büyük adýmlarla ilerlemeye aday görünüyor.
Tek endiþem, Türkiye’nin ne zaman böyle bir denge kurmak istese kendi içinde ortaya çýkan darbe ya da benzeri hukuk dýþý giriþimlerin birden boy vermesi. Yakýn tarih bunun kötü örnekleriyle dolu.
Tam da bu noktada Gezi’den paralel yapý tartýþmalarýna kadar uzanan operasyonlarý bir kez daha okumakta yarar var. ‘Bir imparatorluðun çöküþünü izleyeceksiniz’ deyip ardýndan kývýran, ardýndan seçim sonuçlarýný görünce uzun süre aðzýný býçak açmayan büyükelçileri bir kez daha hatýrlayýn.
Baþka bir rotaya giriyor Türkiye. Herkes bunu ister hazmeder, ister yutar, isterse baþka bir yöntem bulur.