Ayaðýmýzýn altýndaki zemin ile kim olduðumuz arasýnda doðrudan bir iliþki var; bu iliþki sadece bizim o zeminden ne anladýðýmýzý, o zeminin bizim için taþýdýðý deðerleri anlatmaz, ayný zamanda ötekilerin bizim kim olduðumuz konusundaki fikirlerini de belirler. "Algýlanmak; var olmaktýr" demiþti ünlü bir Fransýz sosyoloðu, biz bunu tersine çevirip þöyle de diyebiliriz; "var olmak algýlanmaktýr." Var oluþumuz, bir zemine ayak basýyor oluþumuz iyi kötü beraberinde bize dönük yargýlarý da sürükler. Nereye gidersek gidelim o yargýlar peþimizi býrakmaz bizimle her yere sürüklenir.
Þairin dediði gibi "Nereye gidersen git þehir peþinden gelecektir." Kimliðimizin tarihselliði, maneviyatý ve her türden yaþam alýþkanlýðý anlamýna karþýlýk gelen kültürümüz, ötekiler ile kurduðumuz iliþkiden beslendiði için, þehir metaforu hem bizi hem de yaþamakta olduðumuz zemini temsil ediyor.
Eðer kimliðimizin böylesine ortak anonim bir özelliði varsa -ki vardýr, çünkü hepimizin bizden önce oluþturulmuþ bir kültürel ortamýn içinde doðarýz- o zaman ötekinin kimliðimize kattýðý deðerleri ne ölçüde sahiplendiðimiz de bizim kim olduðumuzu belirliyor.
Kimlik sahici bir þeydir. Taklit edilemez. Aþk gibidir. Ya vardýr ya da yoktur. Ortasý, azý, fazlasý olmaz. Neyse odur. Bir Kürt, Türklüðü taklit edemez. Bir Fransýz, kýrk bin dereden su taþýsa ve onunla yýkansa Kürt olamaz. Kimliði oluþturan deðerlerin sýnýrlarý aþýlmaz. Bugüne kadar biz aþýndýrdýk diyen olmadý. Olmaz da. Çünkü olmuyor. A, a'dýr, B de b'dir. Kimyalarý ayrýdýr, iþlevleri farklýdýr.
Ama harika bir dizede yan yana geldiklerinde mükemmel þiirlerin dokusunu oluþturlar. Bütün mesele de hangi anlam için hangi cümlede uyum saðlayacaklarýdýr. Þiirin iç müziðini oluþturan bu baþ döndürücü uyum farklý iki sesin kendilerinden eksiltme yapmadan ayný ritim içinde o manaya ve o harika estetik güzelliðe hizmet ediyor olmalarýdýr.
Kimlikler mürekkep gibi deðil, alfabenin harfleri gibidir. Birinin yokluðu, sesi de manayý da sýkýntýya düþürür. Önemli olan onlarýn hangi ahenk içinde uzlaþabilecekleridir. Ýnkar ya da yok sayma deðil. Mesela þöyle düþünün, A harfi küstü ve alfabeyi terk etti, onun yerine ne koyacaðýz. Ya da Z hastalandý ve acil bakýmda yedekte neyimiz var. Z’nin ya da A’nýn oynayabileceði o muhteþem rolü kim oynayabilir.
Baþta sorduðum soruya geri dönüyorum; Biz kimiz? Saf Türk ya da saf Kürt müyüz? Ben o kanýda deðilim. Elbette kimimiz Türk ve kimimiz de Kürdüz. Þüphe yok buna. Ama saflýk ne iþimize yarayacak? Saf olmamýz ötekinin deðerlerinden tümüyle arýndýðýmýz anlamýna mý geliyor? Bu mümkün deðil. Þairin dediði gibi "Tavuklarýmýz bile birbirine karýþmýþ." O halde sorun ne? Eðer farklýlýklarýmýz aynýlýklarýmýz kadar belirginse yapýlmasý lazým gelen nedir?
Yapýlmasý lazým gelen þudur; büyük bir içtenlikle farklýlýk ve aynýlýklarýmýzý kabul edip buna ayný içtenlikle saygý duymaktýr. Bir adým ötesi hem farklýlýklar için hem de aynýlýklar için gerekeni yapmaktýr.
Sorunun kökeninde zaten bu gerekleri yapmamak oturuyor; ilkin gereksiz olanlarý tahtýndan indirip gerekli olanlarý o tahta oturtup, onu onurlandýrmalýyýz.
Aynýlýklarýmýz baki, adý üstünde; peki farklýlýklarýmýz tehdit içeriyor mu? Bence içermiyor. Hiç de içermedi. Biz farklýlýklarýmýzý ön plana aldýkça aynýlýklarýmýz zayýflýyor. Oysa tam tersi yapýlsa, aynýlýklardan hareketle farklýlýklara çözümler bulunsa, birbirimiz için neden tehdit unsuru olalým ki?
Birbirimize içtenlikle bakmayý bilsek, farklý olmamýza raðmen ayný olabileceðimizi görebileceðiz.
Bunun için içtenlikli bir bakýþ yeterlidir.