Kimmiş ahlaksız?

Bir gün bir ses kaydı düştü ortama... Ertuğrul Özkök-Güneş Taner konuşması...

Dönemin Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, Bakan Güneş Taner’i arıyor ve Aydın Doğan’ın kuracağı karton fabrikası için devletten alınacak teşvikin (bir diğer ifadeyle, kıyağın) akıbetini soruyor...

Çok samimi havada cereyan eden bir konuşma...

İkili, belli ki yakından tanışıyorlar ve küfürleşecek kadar hukuk geliştirmişler...

Hattın ucundaki gazeteci, “Senin o Başbakan var ya...” diyor, ağza alınmayacak ifadeler kullanıyor...

Diğeri “lan”“lun”lu cümlelerle mukabele ediyor...

Küfürler havada uçuşuyor...

Karşılıklı gülüşüyorlar...

Ses kaydı, doğal olarak, rakip medya kuruluşları tarafından speküle edildi... Güneş Taner ve Ertuğrul Özkök ağızlara sakız oldu... Muarızları, Hürriyet gazetesinin ve Aydın Doğan’ın pozisyonunu sorgulamaya başladı... Küfürler, ithamlar, “ahlak yargılamaları” havada uçuştu durdu...

Ortada, gazetecilik faaliyetini zorlayan, hayli “zorlayan” bir durum vardı ve Tarzan zordaydı.

Gözler, doğal olarak Özkök’e çevrilmişti...

Nasıl bir tavır sergileyecekti?

Pozisyonunu nasıl açıklayacaktı?

Özkök, (bence) yapılması gerekeni yaptı. Sustu... Yani, pozisyonunu savunmadı... İthamlara cevap vermedi... Sadece, usulsüz dinleme yapıp, elde ettikleri ses kaydını medyaya servis eden “gizli ellerin” nasıl ahlaksız, nasıl vicdansız, nasıl gözü dönmüş yaratıklar olduğunu yazdı... Hâlâ yazıyor.

Konu, spekülasyon kaldırmayacak kadar önemliydi çünkü ve kişilerin özel hayatlarına (özel konuşmalarına) sızılmıştı... Ortada, ayrıca, ciddi bir suç vardı.

Kaç yıl geçti, Özkök “özenli suskunluğunu” koruyor...

Konu açıldığında, “özel hayat” ve “mahremiyet” diyor... Özel hayat bilgilerinin şurda burada dolaştırılmasını da “ahlaksızlık” olarak değerlendiriyor.

Bu görüşü, ihtimal ki, diğer Hürriyet yazarları da paylaşıyor.

Nitekim, sonradan Hürriyet yazarlığıyla ödüllendirilen Ahmet Hakan Coşkun, Kanal 7’de görev yaptığı dönemde, Ertuğrul Özkök’ü İskele Sancak programında ağırlamış (Özkök’ün muhafazakar bir kanalda ilk arzı endamıydı), Güneş Taner’le aralarında geçen mahrem konuşmayı (ve ithamları) gündeme getirmeyerek, kamuoyunun ve Hürriyet camiasının “takdirlerini” kazanmıştı.

Hülasa, Hürriyet yazarları, Özkök’ün cürmüyle ilgili hep ahlaklı, hep takdir edilesi, hep parmakla gösterilesi bir tutum takındılar ve “ahlak sınavından” başarıyla geçtiler...

Peki, başkalarının cürmü (özel hayatı) konusunda bu kadar rakik ve ahlaklı davrandılar mı? Davranabiliyorlar mı? “Yasa dışı yollarla elde edilmiş ses kayıtlarından bize ne? Bunlar özel hayat bilgileridir... Biz ahlaksız insanlar mıyız?” diyorlar mı?

Elbette hayır...

Dün, neredeyse bütün Hürriyet gazetesi yazarları, yasa dışı yollarla elde edilmişbir ses kaydına dayanarak, rakip medya kuruluşuyla ilgili yazılar yazdılar, akıllara seza yorumlar döktürdüler... “Bu yaptığımız ahlaksızlıktır, terbiyesizliktir, düpedüz alçaklıktır” demeden, histerik çığlıklar eşliğinde, ilgili ses kaydı üzerinde ter ter tepindiler.

Biri coştukça coştu... Hep coşar... Kanal 7 günlerinde neden coşmamıştır? Muammadır...

Biri, sinisizmine sinisizm ekledi...

Biri, meseleyi, “En temiz biziz... Başkaları kirli” hüküm cümlesine bağladı...

Biri, “Acil demokrasi” istedi...

Biri, “İşe medya kuruluşlarından başlamalı” buyurdu...

Biri de, eksik olmasın, “Yüce Divan”yolunu gösterdi... Başbakan ve yandaşları Yüce Divan’da

yargılanmalıymış...

Bize de, doğal olarak, “Kimmiş ahlaksız?” demek düştü...

Kimmiş ahlaksız?

İşe medyadan başlanacaksa ve Yüce Divan’a otobüs seferleri düzenlenecekse, elinde Hrant Dink’in, Ahmet Kaya’nın,

Medine Bircan’ın kanı bulunanları ne yapmalı?