Kimse ‘Bu barış bize uymaz’ diyor ama...

-DİYARBAKIR-

Kürt siyasetinin başına musallat olmuş asalak mirasyediler üzülecek bu habere belki, ama Diyarbakır’a gittim ve gördüm: Halk ‘bu barış bize uymaz’ demiyor. Bu barış ve bu çözüm süreci, çok acı çekmiş ve hala da çekmekte olan bir halka mucizevi bir gerdanlık gibi çok yakışmış. Halk çözüm bileziğini takmış bileğine, sonbaharın  ve barışın keyfini çıkarıyor.

Köylerde kaynatılan kazanların içine atılıp pekmez, cevizli sucuk ve pestil yapılmaktan her nasılsa kurtulmuş, mazruna çeşidi şire üzümü, satıcıların tezgahlarını süslüyordu.

Sarı mı sarı, içindeki çekirdeği görebileceğiniz kadar ince kabuklu bu üzüme bayılırım doğrusu. Kanal A’dan Fahrettin Diyarbakır programını geçen hafta haber verince, oh dedim içimden, sonbahar bitmeden bu yıl da şire üzümü yemek kısmet olacak işte..

Kanal A’da yaptığımız sivil düşünce programı için Diyarbakır’dayız..

Havaalanından kaldığımız Gren Park Otel’e giden yolda, sokak satıcılarının arabalarını dağ gibi dizilmiş üzüm salkımları süslüyor.

TERMİKEL grubu bir mağazasının daha açılışını yaptı Diyarbakır’da. Gece bölge bayilerinin buluştuğu bir programda hep beraberdik. Hem ticaret hem siyaset misali!

Gece yemekler yendikten sonra, sivil düşünce programı Diyarbakır’dan canlı olarak ve geceye katılan misafirlerin katılımıyla yapıldı.

TERMİKEL’in kurucusu ve şimdiki onursal başkanı Ahmet Kaya, orta ve genç kuşak Kayalar’la beraber Diyarbakır’a misafir oldu.

Sivil Düşünce programını dikkatle izledi herkesin Ahmet amcası.

Kürtçe ve Türkçe olarak salona şu cümle asılmıştı:

Biz Birlikte güçlüyüz-Em bı hevre bı hêz in.

TEMİKEL’in bölgede bayiliğini yapanlar, Mardin’den, Urfa’dan kalkıp gelmişler.

Bölgenin kanaat önderlerinden, Vahdettin Bahadır, bir dönem önceki Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar , sivil düşünceye konuk oldular. Çözüm sürecini konuştuk. Geceye katılanlara Alper Tan sorular sordu. Onlar da söz alıp düşüncelerini açıkladılar.

Halk ve siyaset aynı şeyleri düşünmüyor anladığım kadarıyla. Halk sürecin mutlaka devam etmesini ve daha da derinleşmesini istiyor. İnsanlar görüş ifade ederken, siyasetin ilan ettiği ‘resmi görüşlerle’  ters düşmemeye özen gösteriyorlar. On yıl öncesine göre ne değişti, sorusuna bağlı olarak, hükümet şunları şunları doğru yaptı diyebilmek hala çok zor görünüyor..Biraz geçmişi hatırlatıyor bu tutum. Geçmişte de, ‘Yahu durun biraz, bu işlerde bir terslik var,  galiba Kürtler de haklı’ diyebilmek zordu, cesaret isterdi. Şimdi işler tersine dönmüş, hükümetin de biraz haklı olduğunu söyleyebilmek biraz cesaret gerektiriyor.

Tartışmalardan anladığım kadarıyla, Kürt sorunu, demokrasi mi, yoksa statü meselesi mi gibi bir ikilem içinde Kürt tarafı. BDP/PKK’nin periferisinde duran kesimler, PKK’nin bir adım ilerisinde olmak gibi bir telaş ve gayretle hareket ediyorlar sanki. Hem PKK/BDP içinde hem de bu sözünü ettiğim periferide, Türkiye’deki çözümün ‘Statü’ talebi ve ‘Rojava’ya feda edilebileceğini düşünenler var. Madem bu çözüm bir statü öngörmüyor, ve madem Rojava çözülemedi, o halde çözüm süreci şimdilik bir kenarda dursun bakalım deniliyor.

Halk’ta karşılığı olmayan düşünceler bunlar. Ama çözüm sürecini de olumsuz yönde etkileyebilir tabi..

Oysa hayat kendi doğal mecrasında akıp gidiyor. Bu mecrada gelişen ticaret her kesimden insanı bir araya getiriyor,  Diyarbakır’da, Mardin, Urfa’da yeni buluşmalara, yeni dostluklara yol açıyor. .

Bir keşif dönemindeyiz sanki. Birbirini unutmuş iki halk siyaset üstünden değil, ticaret ve sosyal ilişkiler üzerinden, dini ve kültürel aidiyetler üzerinden birbirini yeniden keşfediyor.

Gece yarısı, seviyorsanız tabi, sokağa çıkıp, sabaha kadar açık kebapçılarda ciğer kebabı yemek de cabası..