Konuyla doðrudan ilgisi ve benzerliði yok aslýnda ama özel yetkili mahkemelerin kapatýlmasý konusu tartýþýlýrken aklýma gelen bir anekdot var. Nakþibendî-Halidi yolunun son dönemdeki en etkili isimlerinden Abdülhakim Arvasi, müritleri arasýnda yer alan Necip Fazýl’ýn aktardýðýna gore, 1924’te tekkelerin kapatýlmasý kararý hakkýnda “Hükümet, tekkeleri deðil, boþ mekânlarý kapattý. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmýþlardý” demiþ, bu kurumlarda özellikle son dönemde yaþanan dejenerasyonu kastederek.
Aralarýnda hiçbir benzerlik kurmadýðýmý tekrarlayarak söylemem gerekirse özel yetkili mahkemeler de kendi kendilerini kapattýlar. Çünkü hukukun üstünlüðünü, yargý baðýmsýzlýðýný ve kuvvetler ayrýlýðý prensibini benimsemiþ olan hiçbir devletin kabul edemeyeceði bir “de facto” durum oluþtu bu mahkemelerin etrafýnda.
Devlet içinde özellikle de orduda baþ gösteren birtakým yasadýþý yapýlanmalarý açýða çýkarmak ve yargýlamak için yola koyulan ve bu misyonuyla toplumsal dayanak ve siyasal destek bulan özel yetkili mahkemeler zaman içinde kararlarý ve uygulamalarýyla tartýþma konusu oldu. Baþlangýçta sessizce dile getirilen “kurunun yanýnda yaþ da yanýyor” uyarýlarýna kulak asýlmayýnca toplumsal tepkiler bir süre sonra “yargýsal süreç adý altýnda siyasal hesap görülüyor” eleþtirilerine dönüþtü.
2002-2003 döneminde AK Parti iktidarýna karþý darbe hazýrladýklarý iddia edilen cuntalarla ilgili yargý süreci beþ yýldýr tamamlanamadý. Ama bu arada “suçu kitap yazmak” olarak görülen bazý kiþilerin de aralarýnda olduðu çok sayýda þüpheli de Ergenekon soruþturma ve yargýlamalarýna dâhil edilmeye devam etti. Hatta bazý belediyelerdeki yolsuzluk iddialarý ve Fenerbahçe kulübüyle ilgili þike suçlamalarý bile bu çerçeveye dâhil edilmekten kurtulamadý. Bir bakýma, ilk zamanlarda darbe soruþturmalarýna karþý çýkan kesimlerin yargýlamalarla alay etmek için dile getirdikleri “Ergenekon, her yere kon” eleþtirilerinin haklýlýk kazanmasý için ne lazýmsa yapýldý.
Özel yetkili mahkemelerin kapatýlmasý kararýna kadar gelen süreci daha uzun uzun anlatabiliriz. Bu mahkemelerin hangi hatalarý yaptýklarýný sayfalarca sayýp dökebiliriz. Ama bence temelde iki önemli problem vardý bu mahkemelerin yapýsý ve iþleyiþiyle ilgili. Ýlki doðrudan siyasetin alanýna tecavüz eden uygulamalarý. Mesela iktidar çevreleri tarafýndan kendilerine yönelik “sivil darbe teþebbüsü” olarak algýlanan MÝT Müsteþarý hamlesi en önemli örneklerdendi. MÝT Müsteþarýna yönelik giriþimin gerekçesi olarak ileri sürülen argüman ise hukuki olmaktan çok siyasiydi ve iktidarýn güvenlik politikalarýna yön vermeye dönüktü.
Ýkinci önemli problem ise baþlangýçta bazý marjinal gruplarýn dile getirdikleri “bu mahkemelerin baðýmsýz yargý organý olarak deðil, bir toplumsal grubun kontrolünde faaliyet yürüttüðü” iddiasýnýn zaman içinde daha geniþ kesimlerde de kabul görmeye baþlamýþ olmasý. Burada hem baðýmsýz yargýyý, hem yargý baðýmsýzlýðýný temin sorumluluðu olan siyasi iktidarý hem de söz konusu grubu töhmet altýnda býrakan bir suçlama var. Buna raðmen söz konusu toplumsal grup bu vahim iddiayý reddetmek yerine bu yönde bir algýyý güçlendirecek þekilde hareket etti. Bugünlerde de özel yetkili mahkemelerin kaldýrýlmasýna neredeyse sadece bu grup karþý çýkýyor ve bu mahkemelerin kaldýrýlmasýnýn doðuracaðý sakýncalarý öne sürüp siyasi iktidarýn giriþimine karþý ýsrarlý bir kampanya sürdürüyor.
Bana sorarsanýz yanlýþ yapýyorlar. Aslýnda böyle bir hareket tarzýný benimsemekle belki de özel yetkili mahkemelerin kaldýrýlmasý sürecini hýzlandýrdýklarýný düþünmüyorlar.