Kimyâ

"Gecikmeli” bir millet olduðumuz meselesiyle ilgili geçen yazým (“Bir nîrengi noktasý: Türkiye”, 10 Mayýs 2013) bâzý okuyucularýmda belirli bir tedirginlik uyandýrmýþ.

Hemen tasrîh edeyim ki ben biz Türklerin bir “ümidsiz vak’a” olduðumuz kanaatini taþýmýyorum. Zâten öyle önemli bir pozisyondayýz ki farz-ý muhâl “Artýk oynamýyoruz.Oyunda yokuz!” desek muhtemelen kýyâmet kopar ve kolumuzdan tutup bizi zorla sahneye çekenler bile bulunur. Bunu da elbet bize derin muhabbetlerinden deðil, oyun dýþýna çýkmamýz þimdilik iþlerine gelmeyeceði için yaparlar. Meselâ öyle sanýyorum ki hâlen “Türkiyesiz” bir Avrasya ve Kuzey Afrika “Büyük Dostumuz” ABD’nin þimdilik hiç iþine gelmez. ABD’siz bir Türkiye de þimdilik Ankara’nýn hiç iþine gelmez.

O bakýmdan kendimizi pusuya düþmüþ gibi hissetmemize kesinlikle gerek yokdur.

Öte yandan bütün bir ülke ve millet olarak biraz gergin ve tedirgin bir bekleyiþ havasý içinde bulunduðumuz da bir vâkýa.

Bir þeyler olacak yâhut olmakda zanný bu gâlibâ.

Hakýykaten de o “bir þeyler” oluyor olmasýna ama ne olduðunu henüz tam olarak kavramýþ deðiliz.

Sezinleyebildiðim; Önasya, Balkanlar ve Kuzey Afrika’nýn artýk bu halleriyle Batýlý Büyük Güçlerin, tabii en baþda ABD’nin, ihtiyaçlarýna cevab veremez olmaya baþlamalarý.

Bilindiði üzere bütün bu alabildiðine geniþ bölgenin haritasý Birinci Cihan Harbi’nden sonra 1918-1922 arasý o devrin Þampiyon Devleti Büyük Britanya (Ýngiltere) ve yardakçýsý Fransa tarafýndan çizilmiþdi. Onlarýn planlarýna, çok yüksek bir “kan vergisi” ödeyerek kýsmen karþý koyabilen tek ülke Türkiye idi. O da kendi öz gövdesinden; Kuzey Irak, Kuzey Sûriye, Ege Adalarý ve Selânik dâhil Batý Trakya’nýn koparýlmasýný sîneye çekmek pahasýna!

Bu arada yine yüksek bir bedel ödeyenler arasýnda Kürdler de vardý.

1918’e kadar Kürdlerin yaklaþýk %80 kadarý Osmanlý Ýmparatorluðu bünyesinde, kalaný da Ýran Devleti’nin sýnýrlarý içinde yaþýyordu. O târihden sonra dörde bölündüler.

Þimdi en azýndan sâbýk “Osmanlý” Kürdlerinin tekrar tek çatý altýnda birleþmesi planlarý yapýlýyor.

Buna göre Türkiye, Irak ve Sûriye Kürdleri yeniden birleþtirilerek ya Türkiye’nin kýsmen özerk bir parçasýný teþkîl edecekler ya da baðýmsýzlýk statüsü kazanarak ayrý bir devlet sýfatýyla sahneye çýkacaklar.

Bu takdirde bütün Küçük Asya (Anadolu) ve Arab Yarýmadasý ile büyük ihtimâl Ýran’ýn fevkalâde kanlý bir savaþ felâketine sürüklenmesi ihtimâline kesin gözüyle bakanlar az deðil ki ben de onlardan biriyim.

Federatif yâhut konfederatif, yâni Kürd tarafýnýn biraz daha geniþ özerklik haklarýyla donandýðý çözüm þeklinde ise, þâyet Türkler ve Kürdler büyük bir basîretsizlik, daha doðrusu düpedüz hamâkat göstermezlerse, ortaya çýkacak bu deðiþik þekliyle “Yeni” Türkiye (Türkürdiye!!!) 21. Yüzyýl’ýn en müreffeh ve müstakar politik kompozisyonlarýndan birini meydana getirebilir.

Bu çözüm þeklini uygun kýlan bir baþka unsur daha var:

Son bin yýlýn târihi gösteriyor ki Türklerle Arablarýn ve Kürdlerle Arablarýn “kimyâsý” uyuþmuyor.

Ama Türklerle Kürdlerinki öyle deðil.