‘Kimyasal Esed’e BM himayesi

Uluslararası kurumlar, barış ve demokrasi fikrinin icad ettiği yapılardır. En azından kitaplarda böyle yazar, okullarda böyle öğretilir. Birleşmiş Milletler’in (BM) ilham kaynağı ise II. Dünya Savaşı’nın yarattığı travmadır.

BM, savaşın galip ülkeleri tarafından kendi güvenliklerine tehdit olabilecek gelişmelerin önüne geçmek amacıyla kurulmuş bir örgüt. “Dünya barışını koruma” misyonu ise esasında üye sayısının artmasıyla birlikte BM’ye yakıştırılan bir özellik.

Her ne kadar BM kendini “adalet, güvenlik, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği tüm ülkeler için isteyen ve sağlamaya çalışan bir örgüt” olarak tanımlasa da bugüne kadar ortaya koyduğu performans kuruluş amacının dışına çıkmadığını gösteriyor. Yani kendi güvenliğine karşı oluşabilecek tehditlerin önüne geçme amacının...

II. Dünya savaşından bugüne dünya çok değişti ancak beş patronun (ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin) kendi çıkarlarını önceleyen veto haklarıyla oluşturdukları ‘BM statükosu’ milim değişmedi. “Sosyal eşitlik ve ekonomik kalkınmayı tüm ülkeler için istemek ve sağlamak” fikrine rağmen dünyanın kurak topraklarındaki yoksulluğa ve açlığa kalıcı bir çözüm bulmak mümkün olmadı. Çünkü Afrika’nın kendi kaynaklarını kendi kullanan bir kıta durumuna gelmesi istenmedi.

BM statükosu

Kurulduğundan bu yana dünyada nice katliamlar yaşandı ama BM ağır gövdesini kaldırıp da zamanında duruma müdahale etme gereği duymadı.

En son Bosna’da yaşadık bu durumu. Bosna Avrupa coğrafyasında bulunmasına rağmen, katledilenler Müslüman oldukları için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi harekete geçme gereği duymadı; Bosna’daki etnik katliama sessiz kaldı. Sonuç olarak BM’nin güvenli bölge ilan ettiği yerde, Serebrenitsa’da bir gecede sekiz bin kişi katledildi. BM katliama engel olacağı yerde yardım ve yataklık etmiş oldu.

Halepçe’de Saddam Hüseyin’in yaptığı kimyasal katliam ise ajanslara bile çok geç düştü. Dünya bu katliama da sessiz kaldı. Halepçe’deki etnik kıyımın hesabı o günlerde sorulmadı. Ancak, 2003’te ABD kendi çıkarları için Irak’ı işgal ettikten sonra devrilen Saddam Hüseyin, Kürtlere karşı soykırım yaptığı gerekçesiyle, insanlığa karşı işlenen suçlardan idama mahkum edildi ve 2006’da idam edildi. Kimyasal silah kullanması emrini verdiği “Kimyasal Ali” lakaplı komutanı ise aynı suçtan Ocak 2010’da idam edildi.

BM’de vesayet düzeni

Hafızamızı zorlamadan hatırlayabileceğimiz kadar yakın bir tarihte yaşandı bunlar.

1988’de beş bin kişiyi dakikalar içinde öldüren kimyasal silahın aynısı bugün Beşar Esad tarafından kullanılıyor. Dünya barışının emanet edildiği kurumlar yine sessiz.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş patronundan biri olan Rusya evet demeden konseyin yaptırım kararı alması imkansız. Rusya’nın tavrı ise başından beri belli. Kimyasal silah kullanımıyla ilgili daha inceleme bile yapılmadan kararını vermiş. Provokasyondur provokasyon, diyor.

Mısır’daki darbeye darbe demeyen, darbecilerin yaptığı katliama sessiz kalan ‘gelişmiş dünya’nın, insanlığı demokrasi fikrine soğutması gibi ‘kimyasal Esed’e dur diyemeyen Birleşmiş Milletler de uluslararası kurumların barış ve adalet tesis edebileceği fikrine inanmayı tümden imkansız hale getirmiştir.

Nasıl ki ABD İsrail’le ilgili aleyhte hiçbir kararın alınmasına izin vermeyerek Ortadoğu’da istikrarsızlığın ve savaşların müsebbibi olmuştur, Rusya ve Çin de bu süreçte Suriye’deki katliamın derinleşmesine yardım etmiştir.

Beş daimi üye, veto yetkisiyleBirleşmiş Milletler’in geri kalan 188 üyesinin iradesine ipotek koymuştur. BM beş patronun vesayeti altındadır. Bu durum değişmediği müddetçe Birleşmiş Milletler yok hükmündedir.