‘'Kırdıysan senindir' diye diye...

Bir zamanların ABD Savunma Bakanı Colin Powell'ın atıf yaptığı bir Amerikan deyimi bu... Irak'ı işgal ederek, 'kırdıklarından' bahsediyordu Savunma Bakanı, kırdıkları Irak'ta şimdi yeni bir ulus yaratmamız ve kırığı onarmamız gerekiyor diyordu. (2004, ABD gazeteleri)

Irak'ta yeni bir ulus değil parçalanmış bir millet, bölünmüş bir devlet yaptılar oysa. Kuzeyi başka bir grubun, güneyi başka bir grubun, batısı ve doğusu başkaca grupların sahiplendiği paramparça bir Irak, önce kırılıp sonra, -onların istediği şekilde - yeniden inşa edilen bir ülkeydi onlar nazarında...

Suriye'de ne yaptılar, neye ortak oldular? Yine yüz binlerce insanın kanı döküldü, ırzına geçildi, yerinden yurdundan edildi ve Suriye de tıpkı Irak gibi, 'kırılıp yeniden dizayn ediliyor', gerçi taksim edilmesi henüz tamamlanmadı...

Bu kargaşa, Lübnan, Yemen, Filistin'de de devam ediyor. ABD tüm Ortadoğu'nun kırılıp yeniden inşa edilmesinde ya baş aktör veya baş aktörün arkasındaki güç. Peki bu 'kırılan' ülkeler hakikaten ABD'nin mi oldu?

Hayır. Artık Rusya ve Çin mesela, hem Irak hem Suriye'de etkin güçler halinde, İran da öyle kendine has diplomasisinden taviz vermiyor, Türkiye de bu kargaşa arasında güvenliğini korumak için sağlam bir irade sergiliyor. Anlayacağınız ABD, kırıp paramparça ettiği Orta Doğu'dan tam anlamıyla bir şeyler elde etmiş değil. Hatta Orta Doğu'nun ne tarihi birikimi, ne kültürel çeşitliliği, katmanlar halindeki sanat galerisi, ne de medeni hasılası, hiçbir zaman ABD'nin olmadı, olmayacak, çünkü bunlar çalmayla çırpmayla elde edilebilecek kazanımlar değil. Müzeleri yağmaladılar, yaktılar, nüfus kayıtlarını, tapu senetlerini yıktılar ama ne Irak'ın asırlara yaslanan geçmişine, ne Şam'ın Halep'in medeni birikimine asla sahip olmadılar.

Bu arada ticaret savaşları, küresel ekonomiyi parçalıyor, enerji krizi, enflasyon ve gıda krizleri yanı sıra tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmalar, tüm dünyada tek kutupluluk büyüsünün bozulmasına yol açıyor. Eski ekonomik, askeri, yargı birlikleri, uluslararası pırıltılarını yitirmiş durumda. Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Milletler Cemiyeti, nasıl ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında artık anlamını yitirip yerini Birleşmiş Milletlere bıraktıysa bugün için de artık hiçbir yaptırım işlevi kalmamış Birleşmiş Milletlerin miadını doldurduğunu hep birlikte görüyoruz. Gazze'deki büyük soykırımı durdurmaya gücü yetmeyen bir uluslararası hukuk sistemi, aslında olmayan bir hukuk sistemidir. İklim değişikliği, ekolojik tahribat, pandemide tecrübe ettiğimiz tüm dünyayı tehdit edebilecek yeni salgınlarla da düşündüğümüzde, hiç de gelecek güneşli günleri vaat etmiyor zaman bize...

Vahşi Kapitalizm, kırdığı doğal yeryüzü çevrimini yeniden toparlayacak güce sahip değil. Belki nükleer silahlanma konusunda muktedirler oldukça ilerlediler ama sözgelimi zehirli kimyasal gazların yol açtığı atmosferdeki devasa delikleri dikecek mucizevi bir iğneleri yok. Yani ne olursa olsun ilerleme, kalkınma, büyüme, varsıllık artık istiab haddinde... İlerlerken yok olma paradoksu gibi bir şey bu.

Tıpkı ABD gibi, küresel kapitalizm de yeryüzünde kırdığını onaramıyor. İnsanlığa büyük bedeller ödeten bu sömürü sistemi daha ne kadar sürecek?

Uluslararası liberal sistemin bu çöküş sürecinde, başta akademilerde okuduğumuz 'Uluslararası İlişkiler' olmak üzere, pek çok sosyal bilimin eski rahat sınırları kalkacak gibi gözüküyor. Çünkü akademilerde okutulan özellikle İngilizce diliyle okutulan Uluslararası İlişkiler dersleri, aslında 'tek kutupluluğun' kurduğu fikri sistematiklerle inşa edilmiştir. Buna entelektüel hegemonya da diyebilirsiniz, sofistike bir dönüşüm inşası hatta bir tür inanç da diyebilirsiniz, ABD'nin patronajlığındaki bu Neoliberal- kapitalist sistemin kurduğu şablonlar, bakış açıları ile tanzim ettiği bir yeryüzü haritası var... Bunun da sonuna geldik, farkında mısınız?

Yeni bir kapı açabilmeliyiz insanlık olarak. İsrail'in kafasına estiği gibi Gazzelilere ölüm yağdıramadığı, ABD'nin terör örgütleri aracılığıyla Suriye'de facialara imza atamadığı, Afrika'da bebeklerin açlıktan ölmediği, Hindistan'da Müslümanların diri diri yakılmadığı, yeni bir dünya...