Kendisi çýkýp bir açýklama yapmadý... Hakkýndaki eleþtirileri nasýl karþýlýyor? “Dava arkadaþlarý”nýn sitemlerini ve þu an içinde bulunduðu durumu nasýl deðerlendiriyor? Daha doðrusu, temellük ettiði pozisyonu “sindirilebilir” buluyor mu?
Bilmiyoruz.
Geleneksel Cuma çýkýþý açýklamalarýna ara verdiði için, müteakip Cuma namazýný ya da sosyal medya aracýlýðýyla yapacaðý paylaþýmý bekleyeceðiz.
Kýrýlmýþ, incinmiþ, fevkalade müteessir olmuþ!
Bunu duyuyoruz ama…
Bazý eleþtirilerde ölçünün aþýldýðýný söylüyor... “Ölçü aþýldý” diye çevresine þekvada bulunuyormuþ.
Kim hangi ölçüyü aþtý ve Abdullah Bey’e “onulmaz yara” olarak dönecek aðýr/haksýz eleþtirilerde bulundu? Kim onun yöneticilik dönemini (Baþbakanlýðýný, Dýþiþleri Bakanlýðýný, Cumhurbaþkanlýðýný) ihanet terimleri içinde yargýladý?
Bilmiyoruz...
En azýndan ben bilmiyorum.
Þu sýralarda, kimi yayýn organlarýnda görülen “Abdullah Bey’in hakkýný teslim” yazýlarýna bakarsak, gerçekten de büyük haksýzlýklara uðradýðý ve kendisine gadredildiði düþünülebilir.
Böyle midir?
Sanmýyorum.
Hele, “Abdullah Bey’in hakkýný teslim” yazýlarýnda ifade edilen haksýzlýklarýn yapýldýðýný hiç düþünmüyorum.
Bir arkadaþýmýz, “kurucu” AK Parti’li Abdullah Gül’ün geçmiþ baþarýlarýný ve “düveli muazzama”ya karþý sergilediði kimi kahramanlýklarý hatýrlatmýþ.
Doðrudur...
Özellikle “birinci tezkere”nin tartýþýldýðý o kaotik/karmaþýk dönemde, Abdullah Bey “tavýrsýzlýðýyla” hepimizin içine sinen bir Meclis kararýnýn çýkmasýna katkýda bulunmuþtur, dolayýsýyla tezkere reddedilmiþtir. Aranýrsa, baþka baþarýlar da bulunabilir ama mesele bunlar deðil ki...
Kimin Abdullah Bey’in hakkýný teslimde nekes davrandýðýný, hangi dava arkadaþlarýnýn bu baþarýlar karþýsýnda münkir rolü oynadýðýný bilmiyoruz.
Bilakis, Abdullah Bey’in o dönemleri “hayýrla” anýlýyor ve hep örnek olarak gösteriliyor.
Keþke o çizgiyi korusaydý.
Korumadý...
Herhalde korumak istemedi.
Dava arkadaþlarýný yalnýz býrakan bir tavýrsýzlýk sergiledi ve partisinden gelen hiçbir çaðrýya olumlu cevap vermedi. Bu tutumunu, bir de, dava arkadaþlarýyla ayný karede görünmemek gibi bir “tedbir”le taçlandýrdý.
Dünkü (baþarýlarýyla övündüðümüz) Abdullah Bey, tezkerenin reddedilmesine katkýda bulunmuþtu, yani ülkemizi “müstevli”nin kirli hesaplarýndan uzak tutmuþtu.
Bugünkü Abdullah Bey “dýþ müdahaleye” meþruiyet kýlýfý arýyor.
Mesele, bu iki Abdullah Bey arasýndaki farktýr.
Ne yani, Abdullah Bey kýrýlacak incinecek diye bu kadarcýðýný da konuþmayacak mýyýz?
Kýrýlgan Abdullah Bey’in “kýrýlganlýklarýný” baþýmýza kakan o arkadaþ, neden baþkalarýnýn da kýrýlabileceðini, incinebileceðini, dava arkadaþý tarafýndan terkedilmiþ olmanýn üzüntüsünü yaþayabileceðini düþünmez.
Mesela, Ahmet Davutoðlu muhiplerinin çýkardýðý (o arkadaþýmýzýn da yazarlarý arasýnda bulunduðu) bir gazetenin toplumda yer edinmiþ saygýn yazarlarý, sistematik bir biçimde “üst akýl” kavramlaþtýrmasýyla dalga geçen, Erdoðan’ý “paranoyaklýkla, hamasetle, despotlukla, diktatörlükle” suçlayan yazýlar yazýyorlar...
Kýrýlgan Abdullah Gül, her biriyle “yakýndan” hukuk geliþtirdiði bu insanlara, bu saygýn yazarlara, “Bu sözler kýrýcýdýr, inciticidir, haksýzlýktýr. Ayrýca vicdansýzlýktýr. Yapmayýn arkadaþlar!” demedi, demiyor.
Bunu, kýrýlgan Abdullah Bey’e göðsünü siper eden o arkadaþýmýz da demiyor.
Neden?
Neden sistematik bir biçimde Erdoðan’ý çürütmeye çalýþýyorlar?
Bugünkü meselemiz budur ve Abdullah Bey’in kýrýlganlýklarýndan daha önemli bir meseledir!