Ey Kudüs, eðer seni unutursam dilim kurusun, ellerim kopsun!” diye baþlar eski bir Yahudice (Jiddisch) þarký...
Ben eski Yahudi þarkýlarýný severim; melodileri ayný anda hem hüzün hem coþku doludur. Dinleyince bir yandan gözleriniz yaþarýr ama ayný anda içiniz de kýpýr kýpýr eder; þöyle Antony Quinn, nâm-ý dîger Zorba gibi aðýr-aksak bir sirtaki benzeri raksa baþlamak gelir içinizden.
Kaç gündür Kýrým’la ilgili haber ve yorumlarý izlerken derûnî kulaðýmda hep o mýsrâ ve hep o melodi:
“Ey Kudüs, eðer seni unutursam dilim kurusun, ellerim kopsun!”
Yalnýz farketmekde gecikmiyorum ki ben bunu “ey Kudüs” diye deðil “Ey Kýrým” diye söylüyorum.
Týpký o fýkradaki gibi. Hani adam Ýkinci Þûbe’de yýrtýnýyormuþ:
- Kom’ser Bey, Kom’ser Bey, ben komünist deðil anti-komünistim!
- Olabilir, Bey’fendi, biz nevileri üzerinde durmuyoruz.
Rusya Kýrým’ý kolay kolay býrakmaz.
Zâten Rusya iþgâl etdiði hiç bir toprak parçasýný, meselâ artýk o devirler geçdi gerekçesiyle býrakan Fransa yâhut Ýngiltere gibi, býrakmaz. Rusya’nýn bu baðlamda anladýðý tek dil, sopa dilidir. Ama hâlen o “dili” konuþabilen devletlerden hiç biri konuþmaya niyetli deðildir, ki kendilerince haklý sebebleri var.
Bildiðim kadarýyla Allâh’ýn da sopasý yok. Olsa duyardýk.
Ayrýca Rusya’nýn Sûriye’deki, dolayýsýyla Akdeniz’deki yegâne köprübaþý olan Taurus Deniz Üssü Akyar’dan (Sývastopol’un Türkçesi!!!!!) ikmâl edilir. Rusya için Kýrým’ý kaybetmek demek, Karadeniz’de tek bir önemli limaný kalmamak demekdir.
Kýrým’da bugün gerçi Ruslar çoðunlukdadýr (%59) ama bu “tehcir” ve soykýrým sonucu böyle olmuþdur. Hâlen Yarýmada’da yaþayan Türklerin (Tatarlarýn) sayýsý 220.000 ile 250.000 arasý tahmîn edilmektedir. Türkiye’de 800.000 kadar Kýrým asýllý soydaþýmýz; diðer ülkelerde ise yine yaklaþýk 250.000 kadarý yaþamaktadýr.
Aslen Kýrým Türklerinden olan tanýnmýþ yurddaþlarýmýzdan birkaçýný da sayayým sevâbýna:
Cüneyt Arkýn (1937, sinema yýldýzý), Halil Ýnalcýk (1916, Hocalarýn Hocasý, târihçi), Ýlber Ortaylý (1942, târihçi), Muazzez Ýlmiye Çýð (1916, târihçi, Sümerolog)...
Programýmýzýn bu bölümünü bir Serhad türküsüyle sona erdiriyoruz, sevgili izleyiciler:
“Sývastopol’un önünde yatar gemiler - Atar da nizam topunu yer gök iniler.”
Rahmetli Annem pek bir severdi...
Evet , ne diyorduk?
Diyorduk ki, evet, biz gerçi (þimdilik!!!) Kýrým’a “etkin biçimde” yardým edecek halde deðiliz. Maalesef sopamýzý yolda giderken bir yerlerde unutmuþuz, veyâ hesâbý ödeyemediðimiz bir meyhânede rehine almýþlar. O sopanýn üzerinde çok deðerli izler var çünki, dikkatli bakarsanýz okunuyor: Mohaç gibi, Kosova, gibi, Çaldýran gibi Rýdâniye gibi, Preveze gibi, Anafartalar gibi, Sakarya gibi, Kunuri gibi etc... O yüzden bu sopanýn meraklýsý “kolleksiyoncu” bol.
Peki, ne yapabiliriz?
Ne mi yapabiliriz? Meselâ içimizden þunu tekrarlayabiliriz:
“Ey Kýrým, eðer seni unutursam ellerim kopsun, dilim kurusun!”