Uzun boylu adam mutlu mu?” Michel Gondry’nin Noam Chomsky ile yaptýðý uzun mülakatý bir canlandýrmaya dönüþtürdüðü bu filmi Berlinale’nin Panorama bölümünde izledim. Gelecek hafta da !f Ýstanbul Baðýmsýz Filmler Festivali kapsamýnda gösterilecek. 64. Berlin Film Festivali’nde Altýn Ayý jürisinin bir üyesi olarak görev yapan ünlü Fransýz yönetmen Michel Gondry de !fÝstanbul’a konuk olacak.
Ben de bu vesileyle filmi izlemeye koþtum... Noam Chomsky üzerine bir belgesel olmadýðýný, çizgi ötesi
bir film olduðunu, buna raðmen beni ve tanýdýðým birkaç eleþtirmeni biraz düþkýrýklýðýna uðrattýðýný itiraf etmeliyim. Gondry’nin kendine özgü mizahýný çizgileriyle buluþturmasý ve Chomsky’yi bir ‘konuþan kafa’ya indirgememesi gayet hoþ ve yaratýcý
bir fikir. Yine de söz konusu, zamanýmýzýn en önemli bilim insanlarýndan ve düþünürlerinden biriyle zamanýmýzýn sýra dýþý yönetmenlerinden biri olunca “Uzun boylu adam mutlu mu?” filminden beklentimizi yüksek tuttuk sanýrým...
Gondry, sorularýný Chomsky’nin dilbilim çalýþmalarýna ve özel hayatýna odaklamýþ. Siyasi meselelere
teðet geçmiþ. Elbette bir buçuk - iki saat içine konuþmuþ olsalar bile her þeyi sýðdýrmasý mümkün deðil...
Canlandýrma yapmanýn ne kadar
zahmetli ve uzun bir süreç olduðunu da düþününce “Uzun boylu adam mutlu mu?” olabildiðince açýk ve hoþgörülü bir yaklaþýmý hak ediyor.
Gelin görün ki Chomsky dünya çapýnda bir fikir lideri... Kitlelere yön verenleri de etkiledi ve etkilemeye devam ediyor... Eðer Gondry’nin onun çocukluðu, ebeveynleri ve evlilliðiyle ilgili sorularýna verdiði cevaplar beklenmedik, duyulmadýk, bilinmedik, çarpýcý, ilginç, dokunaklý bilgiler içerse sanýrým düþkýrýklýðýna uðramazdýk.
Bir de Michel Gondry bu filme Chomsky kadar kendini de koymuþ... Yönetmenlikten öteye geçip bu filmi yapma sürecini, deneyim ve gözlemlerini de katmýþ filme, orada da bir röportajcýdan öteye geçip niyetini açýklamýþ... Bir dilbilimcinin karþýsýnda Ýngilizcesi mükemmel olmayan Fransýz röportajcýnýn haliyle dalga geçmeyi de ihmal etmemiþ!
Bu yüzden “Uzun boylu adam mutlu mu?” üçte ikisi Michel Gondry’nin filmi, üçte biri Noam Chomsky hakkýnda bir film diye tanýmlanabilir. Bu yüzden kýsa boylu izleyici çok da mutlu deðil... Bir yanda Gondry filmleri diðer yanda Chomsky kitaplarýyla daha memnun halinden...
***
Þu ana kadar Berlinale kapsamýnda izlediðim filmler arasýnda en çarpýcý olan “Non Fiction Diary” adlý Günel Kore yapýmýydý. Jung Yoon Suk imzasýný taþýyan bu belgesel 93 dakika içinde Güney Kore’de ‘90’lý yýllarýn baþýndan itibaren etkisini göstermeye baþlayan sosyo - ekonomik deðiþimleri suç ve ceza kavramlarý çerçevesinde ele alabilme baþarýsýný gösteriyordu. Hem içerik hem biçim açýsýndan parlak bir baþarý bu. Ýzleyeni bir cinayet filmi izler gibi merakla ekran baþýna kilitlerken toplumsal ve siyasi analizler yapan, birbiriyle iliþkisiz gibi duran ama ülkenin yakýn tarihine damgasýný vuran önemli olaylar arasýndaki baðý kurarak “Katil kim?” sorusunun cevabýný veren, çok ilginç bir çalýþma...
“Non Fiction Diary”, Güney Kore tarihinde ilk kez seri cinayetler iþleyen bir çetenin yakalanmasýnýn ve üyelerinin idam edilmesiyle sonuçlanan adli süreci yürüten polisler ekseninde dönüyor. Ancak meseleyi ülkedeki siyasi ayaklanmalarý kanlý biçimde bastýran liderlerin affýndan, yýkýlan bir köprü ve çöken bir alýþveriþ merkezi aracýlýðýyla yüzlerce kiþinin ölümüne sebebiyet verenlerin aldýðý cezalarýn idama kýyasla hafifliðine getirince yönetmen Jung’un analizi yerli yerine oturuyor.
Bir kiþiyi öldürmek cinayettir, peki ya onlarca kiþinin ölüm emrini vermek ya da ölümlerine sebep olmak nedir? Kýsa boylu izleyici bu kez pek memnun izlediðinden...