Kızdı mı cehennem kesilen Müslüman yürekler bilirim

Erdem Beyazıt abimiz ne güzel tarif eder o yürekleri şiirinde:

Müslüman yürekler bilirim daha

Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet

O yürekleri bilirim ben.

Tanırım.

Sadece 15 Temmuz’da yanıbaşımda oldukları için değil, çok öncesinden bilirim tanırım onları.

80 öncesinden...

Sokaklara çıkmanın, hele geceleri yol yürümenin yürek istediği o kaotik ve çatışmalı dönemlerden bilirim. Gecenin en kör vaktinde, her an sırtına yiyeceği kurşunu düşünmeden duvarlara yazı yazılan mekanlardan bilirim. Gencecik bedenlerinde duran o mangal yüreklerin kızdıklarında nasıl cehennem, sevdiklerinde nasıl  cennet kesildiğini bilirim...

15 Temmuz işte o yüreklerin bir zaferidir.

O uzun gece, zamanın adeta durduğu o meş’um gece birbirlerine yaslanan Müslüman yüreklerin neye muktedir olduğunu cümle alem gördü.

Kızdı mı cehennem kesilen o yüreklerden bir tek zalimler korksunlar.

Onların öfkesi keskindir; keser.

Onların kızgınlığı cehennem gibidir; yakar kül eder.

Onların öfkeleri yeryüzünde ilahlık taslayanlaradır.

Onların kızgınlıkları yeryüzünü zulme boğanlaradır.

Onların nefreti yeryüzünde kaba kuvvetlerine güvenerek zalimce yürüyenleredir; zulum marifetiyle bozgunculuk yapanlaradır.

Onlar Allah’ın başkaca kullarına kalplerinde kin duymazlar. Tersine yaratılanı yaratandan dolayı severler.

Onların sevgisi de, şefkati de, merhameti de emsalsizdir.

Rahmetli Erdem abi bunu “cennet” biçiminde tanımlarken haklıdır.

15 Temmuz gecesinde meydanlarda o yürekli insanlar vardı.

Ülkeyi cehenneme çevirmek isteyenlere karşı çıplak yürekleriyle kıyama durdular.

“Allah u Ekber!” dediler.

Öldükçe dirildiler.

Çığ gibi büyüdüler.

Üzerlerine yağdırılan mermilere ve bombalara karşı “Allah u Ekber!” nidalarıyla göğüslerini siper ettiler.

Yürekleri kızmıştı bir kez.

Gayrı onları kim durdurabilirdi.

Sonunda kazandılar.

Kazandık.

Onlar kaybettiler.

Biz kazandık.

O yürekler kazandılar.

Kızdı mı cehennem kesilen o yürekleri sakın kimse kızdırmasın.

***

15 Temmuz imanın şahlanışıdır.

15 Temmuz’un ruhunu başka yerde arayanlar veya 15 Temmuz’un ruhuna yakışmayan değerlendirmeler yapanlar kimisi Rabbiyle buluşmaya giden çokları da hala yerli yerinde duran o yürekleri gücendirme yoluna gitmesin...

Darbenin akamete uğratılması pek tabii demokrasinin namusunu da kurtarmıştır, eyvallah.

Lakin o yürekler sadece demokrasiyi korumak ve kurtarmak için meydanlara atılmadılar, kurşunlara ve bombalara göğüslerini siper etmediler.

Onlar inançları, idealleri, değerleri, ülkeleri ve Reisleri için ölümün üstüne aşkla yürüdüler.

Onların Reis sevgisi, imanlarının bir gereğiydi.

Onlar sevdiler mi tam severler ve sevdikleri için hayatlarını feda ederler.

Çünkü onlar bilirler ki Reislerin şahsında yok edilmek istenen kendi idealleridir, inançlarıdır, değerleridir, iradeleridir...

O Müslüman yüreklerin kızgınlığı ne kadar yakıcı ise sevgileri de bir o kadar emsalsiz büyüklüktedir.

15 Temmuz her ikisini de gösteren en anlamlı bir tablodur.

O gece şehit olanlarımız için "demokrasi şehidi" deyip durmasın hiç kimse; yüreğimiz daralır üzülürüz.

15 Temmuz gecesi FETÖ’cüler başarılı olsaydı ne mi olurdu?

Demokrasi yeniden tanımlanır yoluna devam ederdi.

Ülkeyi “diktatör”den kurtaran darbeciler “demokratik dünya” tarafından alkışlanırdı!

“Yeni demokratik düzen!” desteklenirdi.

Sokaklarda darbecilerle ölümüne vuruşmaya devam eden o yürekler "terörist" ve "diktatör yanlısı" diye suçlanırdı.

Pek çoğumuz şehit olurduk, büyük bir kısmımız da cezaevlerini boylardık.

Öyle olmadıysa kıymetini bilelim.

Hayatımızı da, şerefimizi de, iktidarımızı da o yüreklere borçlu olduğumuzu unutmayalım.