Kızları niçin öldürmeliyiz!

1- Kapılar henüz sabaha açılmamış. İlk uyanışlar ve mahmur kahvaltılar arasında, gün birazdan başlayacak... Şanlıurfa’da, Süleymaniye Mahallesinde, bir ilkokulun avlusundan, ağlama sesleri geliyor... Kırmızı bir poşet... Bir yolcu mu unutmuş, kimin denginden göçünden ayrı düşmüş, meyve kabuğu dolu bir çöp poşeti midir yoksa veya akla gelebilecek en ürpertici ihtimal; içinde bomba olabilir mi?

Ama ağlıyor işte. Kırmızı poşet, öyle kenarda ağlıyor...

Poşetten terk edilmiş bir kız bebek çıkıyor. Bombadan da fena! “Kız bebek” olarak düşüyor haber ajanslarına... İsmi? Henüz yok. Annesi babası? Henüz belli değil. Evi ve kimsesi yok. Başından geçenleri anlatacak dili de... Hem dili olsa bile haber verecek kadar dünyayı da tanımıyor zaten... Yeni doğan.

Yeryüzü kızlarına birisi daha eklenmiş... İstenmeyen. Atılmış. Vazgeçilmiş. Bir soru işareti gibi kıvrıldığı kırmızı torbanın içinde, kucaklarımıza insanlığımızı sorgulayan bir yığın sual bırakan o kız bebek... “Suçun neydi” diye sorulacağı mahşereyse henüz çok var... O kız bebek, mahşerden evvel soruyor oysa: Suçum neydi benim...

***

2- Biz onu “N.Y” diye tanıyoruz. İsmi olmasa da hiç olmazsa dünyada iki harflik bir izi var. Uğradığı tecavüzden sonra hamile kalmış, ardından hayatını paramparça eden adamı öldürmüş. Elleri kelepçeli. Pembe bir yemenisi var, örgü yeleği, basma eteği. Yüzünü buzluyor tüm ajanslar. Buzlansa da yüzü, başına koyduğu yazmasından, yazmanın üstündeki lale motifinden, kenarlarına tığ ile örülmüş oyalardan, o yalpalayarak yürüdükçe savrulan basma eteğinden taşan çiçeklerden, çok çalıştığı belli ince esmer ellerinden, neredeyse tanıyıvereceğiniz kadar size yakındır N.Y... Anneniz olabilir. Kız kardeşiniz. Halanız. Seçtiği yolda değil, seçtirildiği yolda öylece tek başına savrularak, itilerek kakılarak giriyor hayatımıza. Beş aylık hamile. Tecavüz sonucu hamile kaldığı bebeğini istemiyor. Herkes onun hakkında konuşuyor. Zoraki düşürüldüğü bu durumdan çıkmak için yere savurduğu kesik baş dahi yeterli değil. Kesik başın işlediği cürümü, “himaye” adına gayet soğukkanlı bir şekilde toplumsallaştırmaya çalışıyoruz. N.Y, gıyabındaki ahlak tartışmasının kendisini mahkum ettiği utanç çemberinden nasıl çıkacak? Belki de kendi başını kesip kurtulsa, en temizi olacaktı... N.Y, bir yük gibi, bir fazlalık gibi hayatta. Kendisini öldürmesi için her şeyi yapıyoruz farkında mısınız? Her yeni yorum -N.Y’yi tuttuğu halde belki benimkisi bile- keskin yeni bir ustura daha uzatıyor N.Y’ye. N.Y, mahşerden evvel soruyor oysa: Suçum neydi benim?

***

3- Sakarya’da bir taciz, tecavüz davası. Ö.Ç harflerini taşıyan 14 yaşında bir mağdur. Yine kız. 35 kişinin cinsel istismarına uğradığını söylüyor ajanslar. Ailesi, öğretmenleri, akrabaları, komşuları, arkadaşları... Ö.Ç tüm bu dramatik taciz ve tecavüz olaylarını yaşarken neredeydi, ne yapıyorlardı, bilmiyoruz... Ö.Ç, bu zehir zemberek çemberin içine nasıl yuvarlandı? Kuşkusuz bunlar adli hesaplaşmanın ince detaylarıyla sorulacak ve cevaplarını bulacak meseleler. Peki biz, şimdi şu anda, olayı duyduktan sonra ne yapıyoruz?3. şahıslar olarak mağdurun o hiç tanımadığımız suretinde, kendi çocukluğumuzu, varsa kendi çocuklarımızı, kendi kardeşlerimizi düşünüyoruz. Aman Allahım, Ö.Ç benim kızım olabilirdi şeklinde bir beyninden vuruluş. Ama madalyonun bir de diğer yüzü var. Ö.Ç yaşlardaki tutuklular... Onlar da çocuklarımız olabilirdi, kardeşlerimiz veya... Alkışlayarak, halay çekilerek karşılanıyorlar! Söz burada bitiyor...

Kızla erkeğin arasındaki fark burada işte!

Ne kırmızı poşetten çıkan yetim, ne tecavüzcüsünün çocuğunu doğurmaya zorladığımız N.Y, ne de 35 kişinin tecavüzüne uğramış Ö.Ç...

Alkışlanmıyorlar.

Çünkü onlar kız bebeklerimiz! Kadının prototipi yani. Fazla gelenler. Eksik etekler.

Kızları niçin öldürmeliyiz? Çünkü erkek değiller!