Kızlı erkekli nikâhlı

Dehşetli endişelere kapıldığımız, yorumcuları hırstan ya da sevinçten çatlatacak denli kışkırtıcı potansiyele sahip bir tartışma mevzuunu daha ‘ezip tüketmenin’ yorgunluğu/sarhoşluğuyla yeni bir Salı gününe kavuşmuş bulunuyoruz. Herkese geçmiş olsun.

Bugün grup toplantılarında tartışmaya yeni bir veçhe kazandırılmazsa eğer, artık yeter, noktayı buraya koymak icap eder.

Evet, adını sosyal medyanın koyduğu kızlı erkekli tartışmasından bahsediyorum. Aslında ne oldu faslına geçmeden önce -söyleyeceklerim lüzumsuz kafa karışıklığına yol açmasın diye- koordinatlarımı vereyim:

Devlet, evlerin eşiğinden öteye zinhar geçemez.

Kimsenin ahlakını ölçmek ya da yaşayışını kontrol etmek ne dün devletin hakkı ve haddiydi, ne de bugün hakkı ve haddidir. Aksi yöndeki her türlü müdahale hem hukuk dışı, hem ahlak/din dışıdır.

İstisnası, suç içeren durumlardır ve onların ne olduğunun çerçevesi mevcut mevzuatta zaten vardır, yeni bir durum yoktur. Nokta.

Heeey, tuzağı gördük biz!

Zaten kastın bu olmadığı, hem -istense bile- Türkiye’de böyle bir uygulama hayata geçirilemeyeceği için, hem 11 yıllık AK Parti politikalarının hiçbir yerinde buna benzer bir özel hayata müdahale örneği görülmediği için, gayet açık.

Tartışmanın cemaziyülevvelinin Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu yıllara gittiğini hatırlarsak, neredeyse 20 yıllık bir lüzumsuz gerilimden bahsediyoruz demektir. Bunca yıllık deneyime rağmen, hala birilerinin “şeriat korkusuna yatırım yapmasına” da, bu kadar kolay “tufaya geliyor oluşumuza” da oturup ağlayalım ya da aklımıza başımıza devşirelim artık.

Anlaşılan o ki Başbakan, siyasi rakibini bir fotoğraf çekimi de olsa “evet biz AK Parti’ye inat, gençler kızlı erkekli kalsın istiyoruz” pozisyonuna “düşürmek” istedi. Şimdiye dek refleks hep böyle işledi çünkü. Ortalık durulduğunda kazananı gösteren siyasi ibre AK Parti dışında başka bir partiyi göstermiş de değil.

O yüzden duruma uyanmanın sevinciyle “heey, bu kez tuzağı gördük biz” diye anonslayan Kemal Kılıçdaroğlu “kızlı erkekli öğrenci evlerine biz de karşıyız” dedi.

Yani? Yani muhalefet partisi, rakibinin yasal düzenlemeyi gerektirecek kadar sahiplenmediği bir söylemi “mecburen” onayladı.

Hem okuyun, hem evlenin!

Peki, ne oldu, ne kaldı geride?

Şu: Tartışma konusu “iç konuşma” dışarıya “sızıp” da çatlak-patlak yorumlarına yol açmadan önce gündeme geleni hatırlayın:

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yeni evlenen gençlere 10 bin liraya kadar kredi vermeyi kararlaştırdı. Ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı da evli üniversite öğrencileri için hayatı kolaylaştıracak “beşi bir yerde” değerinde bir dizi düzenlemeyi müjdeledi.

Buna göre Bakanlık, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun öğrencilere verdiği aylık 280 TL öğrenim kredisi ve yurt ücretlerini, evli öğrencilerden almayacak, öğrenim ve katkı kredileri bursa çevrilecek. Evlenen ve kredi borcu bulunan öğrencilerin de geçmiş borçları silinecek. Öğrenciler böylece kişi başına 13 bin TL borçtan kurtulmuş olacak. Eğer her ikisi de öğrenci ise devlet genç çiftlere toplamda 26 bin TL gibi büyük bir evlilik hediyesi vermiş olacak.

Uygulamanın hâlihazırda evli olanlara kolaylık sağlamasının ötesinde, evlenme düşüncesinde olanları cesaretlendireceği, düşünmeyenlerinse zihnine bu fikri düşüreceği ortada.

Eh, böylesi bir icraat da, kuruluştan beri kendini “muhafazakar demokrat” olarak niteleyen ve aile değerlerini önemseyen bir parti için şaşırtıcı olmasa gerek. Üstelik ülke nüfusunun kendini yenileyemeyeceği bir eşiğe doğru yuvarlandığını, hızla yaşlandığını gören ve tedbir almak isteyen sorumlu bir hükümet için de gayet tutarlı bir politika. Eğitim-kariyer gibi sebeplerle ertelenen evlilik ve annelik gerçeğine karşı da alınmış bir erken tedbir hatta.

Sonuçta bu bir dayatma değil, bir seçenek. Seçeneklerin sunulduğu sisteme de demokrasi diyorduk değil mi?