Mýsýr’ýn demokrasi yolunun sonuna geldiðini düþündüðümüz günleri hatýrlýyor musunuz? Batý’da eðitim almýþ Muhammed Mursi insanlarý, onunla Hüsnü Mübarek’in eski baþkanlýk sarayýnda buluþmaya davet etmiþti. “Silahlý Kuvvetler Yüksek Konseyi”nin eski kibar askerleri emekli edilmiþti ve IMF Mýsýr’ý mali yardýmlarýmýza hazýrlayacak acýmasýz kýsýtlamalarý getirmek üzere bekliyordu. 2012 yýlýnýn ortasýnda Ortadoðu iyimserleri nasýl da mutlulardý.
Komþu Libya’da ise kibar, Batý yanlýsý laik Mahmut Cibril bir zafer kazandý. Özgürlük, istikrar ve Arap dünyasýnýn en bereketli petrol üreticisinde Batý’ya yeni bir yuva vaat etti. ABD’li diplomatlarýn bile neredeyse korumasýz olarak gezebilecekleri bir yerdi.
Tunus hükümetini Ýslamcý bir parti yönetiyor olabilir fakat “ýlýmlý”lardý. Baþka bir deyiþle, istediðimizi yapacaklarýný düþündük. Bu esnada ise Suudiler ve Bahreyn otokrasisi, Obama ve Cameron’un sessiz destekleriyle, Þii ayaklanmasýndan arta kalaný yine sessiz sedasýz bastýrdýlar. Bu bize demokrasinin en zengin Arap ülkelerinde aslýnda istenmediðini hatýrlatma tehdidi taþýyordu. Demokrasi yoksullar içindi.
Suriye’de de öyle. Geçen yýlýn ilkbaharýnda Batýlý yorumcular Beþar Esad’ý listeden sildiler. Fransa Dýþiþleri Bakaný Laurent Fabius’a göre “bu dünyada yaþamayý” hak etmiyordu. “Ýstifa etmeli”, “çekilmeliydi”. Rejiminin sona ermesine haftalar, belki günler vardý. “Bardaðýn taþma noktasý” buydu.
Sonra yazýn, “bardaðýn taþma noktasý” gelip geçtiðinde, bize Esad’ýn “kendi halkýna karþý” gaz kullanacaðý söylendi. Yoksa kimyasal silah stoðu “yanlýþ ellere geçebilirdi”. “Doðru eller” muhtemelen Esad’ýn elleriydi.
***
Suriyeli isyancýlar, Humus’u, sonra Þam’ý, sonra Halep’i, sonra yine Þam’ý “kuþatýyorlardý”. Batý, isyancýlarý destekledi. Katar ve Suudi Arabistan’dan bol bol para ve silah; Obama, Clinton, acýklý Hague ve Hollande’dan moral destek geldi. Ta ki kaçýnýlmaz biçimde isyancýlarýn; çarpýþtýklarý acýmasýz rejim gibi hareket eden Selefiler’den, infazcýlardan mezhepçi katillerden müteþekkil olduðu ortaya çýkana dek. Hatta biri, bir gencin baþýný kesmiþti. Faziletliler vitesi geri takmak zorundaydý. ABD hala iyi, laik isyancýlarý destekliyordu fakat þimdi acýmasýz Selefi isyancýlarý “terörist örgüt” olarak kabul ediyordu.
Ve söylemeye bile gerek yok, zavallý yaþlý Lübnan’da 40 yýldan kýsa bir süre içinde ikinci kez iç savaþ patlak vermek üzereydi. Bu sefer de Suriye’deki þiddet komþusunun topraklarýna “taþýyordu”.
Lübnan’ýn laik yapýsý Suriye’ninki ile ayný deðil miydi? Lübnan Hizbullah’ý Esad’ýn müttefiki deðil miydi? Lübnanlý Sünniler Suriyeli isyancýlarý desteklemiyorlar mýydý? Hepsi doðru. Fakat Lübnanlýlar, yüksek maaþlý “beyin takýmý” tiplerine ve muhabirlere ve “uzmanlara” itibar etmediler çünkü Suriye’nin istihbarat infazcýlarý tarafýndan saldýrýya uðramýþ olsalar da 1975-1990 arasýndaki mezbeleye geri dönmek için fazla akýllý ve iyi eðitimlilerdi. Tabii ki Ýran da bombalanmak üzereydi çünkü nükleer silah üretiyor ya da henüz üretmemiþ ya da bir ay, bir yýl veya on yýl içinde nükleer silah üretecek olabilirdi.
Obama Ýran’ý bombalamayabilirdi, zaten pek de istemiyordu fakat “tüm seçenekler masadaydý”. Ve tabii ki Ýsrail ile birlikte. Ýsrail Ýran’ý bombalamak istiyordu çünkü altý ay, belki bir kaç yýl içinde nükleer silah üretebilirdi veya bu süreçteydi ama yine “tüm seçenekler masadaydý”. Bize Netanyahu’nun “fýrsat penceresinin” ABD baþkanlýk seçimlerine kadar geçerli olduðu söylendi. Ve bu saçmalýk sürdü ta ki... Tabii ki ABD baþkanlýk seçimlerine dek. O zamana kadar Ýran’ýn bir nükleer silah üretiyor olduðu veya üretebileceði konusunda bir kez daha uyarýlmýþtýk.
***
Ýsrail Lübnan’ý da tehdit etti çünkü Hizbullah’ýn binlerce füzesi vardý ve Gazze’yi de tehdit etti çünkü Filistinliler’in binlerce füzesi vardý. Ve okuyucularýný, “teröre” karþý verilecek iki savaþa hazýrlayan Ýsrailli gazeteci pek çoktu. Amerika’daki kopyalarý da. Bu arada Lübnan bombalanmadý. Ýsrail ile Hamas arasýnda, Ýsrail için tatminkar olmaktan son derece uzak bir çatýþma çýktý. Bu durum, Batý’nýn babacan müttefiki Mursi Filistinliler’i bir ateþkese ikna edene ve daha sonra Netanyahu bu ateþkesi kederli biçimde kabul edene dek sürdü.
Böylece Filistin’in Ürdün Nehri’nden denize kadar varolmasý gerektiðini söyleyen Halid Meþal’in prestiji arttý. Baþka bir deyiþle güle güle Ýsrail. Kýsa süre sonra istifa edecek olan Ýsrail Dýþiþleri Bakaný Avigdor Lieberman ve kafadarlarý çok uzun zamandýr Ýsrail’in deniz ile Ürdün nehri arasýnda var olmasý gerektiðini söylüyorlardý. Baþka bir deyiþle güle güle Filistin. Eðer ikisinin de dileði gerçek olursa nehirle deniz arasýnda sadece bir mezar olacaðýný söylemek, Ýsrailli cesur ve yaþlý Uri Avnery’ye kaldý.
Böylece yýlýn sonunda sevimli Mursi, Mübarek’i oynuyordu. Son derece þüpheli bir anayasa, Mursi’nin hizmet etmeye söz verdiði Müslüman ve Hýristiyan halklarýn oluþturduðu laik nüfusa hýzla dayatýldý. Tabii ki ABD’nin Libya’da tahmin ettiðinden daha fazla düþmaný olduðu ortaya çýktý. Büyükelçi, El Kaide tipi bir militan tarafýndan öldürüldü. Ve jüri Clinton’ýn þaþýrtmalarýna raðmen bu beladan uzak durmalý.
Hatta 2011’de, Usame bin Ladin ABD’li bir suikast timi tarafýndan öldürüldüðünde politik iflasa uðrayan El Kaide bile Beyaz Saray tarafýndan, daha Obama seçilmeden tamamen listeden silinmiþti. Fakat Vahabilik’in ruhani haydutlarý, filmlerdeki canavarlarýn çok sevilen bir alýþkanlýðýný edindiler; baþka ülkelerde baþka biçimlerde kendilerini yeniden canlandýrmaya baþladýlar. Libya nasýl Yemen’in, Suriye nasýl Irak’ýn yerine geçtiyse, Mali de Afganistan’ýn yerine geçti.
Öyleyse Ortadoðu hükümdarlarýna, diktatörlerine, Batýlý numaracýlara, televizyon sunucularýna ve gazetecilere bir tavsiye vereyim. 2013’te aþaðýdaki sözcük veya ifadeleri kullanmayýn: Ilýmlý, demokrasi, çekilmek, istifa etmek, bardaðýn taþma noktasý, yanlýþ ellere düþmek, kuþatmak, taþmak, masadaki seçenekler veya terör, terör, terör, terör. Çok mu fazla þey bekliyoruz? Elbette. Bu faziletlilerin, amaçlarýna hizmet etmiþ olanlarýn yerine yenilerini koyabilmeleri için kliþe sarf ettiðini daha çok duyacaðýz.