Kobane ve akıl tutulması

Suriye’deki krizin Kobane’nin kapısına dayanmasıyla birlikte, son bir kaç yıldır yaşanan akıl tutulması, aşikar hale gelmiş oldu. Suriye isyanını, başından beri, küresel sol komploculuk ile liberal naiflik arasına sıkışmış bir şekilde okuyan kesimler, Kobane üzerinden aynı ciddiyetsizliğe kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Kobane’ye yönelik tehdidi duyar duymaz akla ziyan bir pozisyonu bir kaç hafta içerisinde inşa etmekten geri kalmadılar. Bu işte mahir olanların büyük bir kısmı için yaşananlar, ergen siyaset düzeyleriyle, bir tiyatrodan ibaret. Sinematografik enstantaneler oluşturmak üzere ‘taş atma’ pozu verenlerden, savaşa karşı olduğu için Türkiye’deki tezkereye hayır derken, “Ortadoğu’nun JİTEM’i” ilan ettikleri IŞİD’le savaşılsın diye soluğu Washington’da alanlar... Kobane’nin kaderini Çözüm Süreci’ne, Çözüm Süreci’nin kaderini ise çok daha alakasız birçok farklı başlığa başlayanlar... Bu absürt korelasyon örnekleri uzayıp gidiyor. Bundan bir sıkıntı duymadıklarını da, hicap etmediklerini de görmek mümkün. Zira yaşanan tam bir akıl tutulması hali.

Suriye’den Türkiye’ye canını kurtarmak için gelen ilk Kürt göçü dalgasının sebebi olan PYD üzerinden bırakın sadece Suriye’yi; Türkiye’yi, Ortadoğu’yu anlama çabasına şahitlik ediyoruz. Oldukça hazin bir durumla karşı karşıyayız. Bundan on yıl önce ‘gün gelecek, Suriye’nin en mağdur ve mazlum kesimi olan Kürtlerin içerisinden bir grup, Baas rejimini ortadan kaldırmak üzere patlak veren isyanın karşısında, Esed rejiminin yanında yer alacak’ denseydi; herhalde kimse ciddiye almazdı. Tıpkı, yine bundan on yıl önce, ‘beş altı yıl sonra partilerin kapatılmamasını anayasal garanti altına almak üzere anayasa değişikliği yapılacak ve Kürt siyasi hareketi boykot edecek’ denseydi verilecek tepki gibi. Bütün bunlar yaşandı ve tamamı siyasal kırılmalara yol açtı. Bugün neticeleri açıkça hissedilmese de, orta vadede, bu çarpık tercihlerin maliyetleri çok daha ağır bir şekilde ortaya çıkmak durumunda.

Ortaya çıkacak maliyetlerin müsebbibi elbette Kürtler değil. Aksine Kürt milliyetçiliği üzerinden, Kürtlere de maliyet ödeten sığ bir yaklaşım var karşımızda. Suriye’de Esed’e, Türkiye’de Kemalizm’e, Irak’ta işgale sarılmaktan imtina etmeyen özensiz ve ergen bir siyasal akılla karşı karşıyayız. Daha hazin olan, yapılan her tercih sonrası ortaya çıkan maliyetlerle yüzleşmek yerine komploculuğa savrulmaları.

Bugünlerin popüler komplosu da “Türkiye’nin Kobane üzerinden Suriye ve Irak hesapları” yaptığı. Herhangi bir mantıksal tutarlılığa ya da jeopolitik tavzihe ihtiyaç duymaksızın dillendirilen bir iddia bu. Şam’ı, Halep’i, Bağdat’ı, Erbil’i, Kerkük’ü unutup niçin Kobane üzerinden hesap yapıldığı ise elbette açıklamak zorunda hissettikleri bir durum değil.

Kürt siyasetinin tutturduğu dil, sürdürdüğü siyasal perspektif marjinal bir grubun ya da çok dar bir cemaatin sahip olacağı bir konfor. Kürtlerin çoğunluğunu temsil etme yeteneğine sahip olmasalar da, geç kalmış milliyetçiliğin açtığı alanda, geniş Kürt kategorisini provokatif bir şekilde makasa alma yeteneğine sahipler. Lakin bu yeteneklerini sürdürmeleri için başı sonu belli bir siyasete değil, canlılığını sürekli korumak zorunda oldukları provokatif bir dile ihtiyaç duyuyorlar. Siyasetsizliğin boşluğunu bu şekilde doldurabilirler. Bunu yaparken Kürtlere ve mağduriyetlerine ihtiyaç duydukları muhakkak. Lakin Kürtlerin, bu siyasete ve elitlerine ne kadar daha ihtiyaç duyacağı ise şüpheli. Hali hazırda sınırlarına dayanmış bu konjonktürel ve provokatif siyaset tarzı, Irak ve Suriye’deki sıcak gelişmeleri kendisi için mühimmat olarak kullanacaktır. Bu ise krizi derinleştirmekten başka hiçbir şeye yaramayacaktır.