Kobani kimin iç işi?

HDP’liler, “Kobani bizim iç işimiz değil” beyanatına ateş püskürüyor. 

Beyaz Türklerin Selocan’ı da yakınıyordu: “Ne demek Kobani Türkiye’nin iç işi değil? Kınıyorum... Orada kardeşlerimiz var...”

Selahattin Bey’e şunları hatırlatmak isterim:

Oradaki kardeşlerimiz sağ salim tahliye edildi. Yani Türkiye’ye getirildi.

Siz bu tahliyeyi gerçekleştiren güvenlik görevlilerini taşladınız.

Oradaki kardeşlerimiz zor şartlarda barındırılıyor.

Sizin sokağa döktüğünüz militanlar oradaki kardeşlerimize yardım götüren araçları tahrip etti.

Sayenizde (!) battaniye gidemedi “oradaki kardeşlerimize...”

Ekmek gidemedi...

İlaç gidemedi.

Hekim gidemedi.

Hâlâ gidemiyor...

Bugün “oradaki kardeşlerimiz” adına savaşan PYD’liler Türkiye’de tedavi ediliyor... Sizin sokağa döktüğünüz militanlar, tedavi için gerekli tıbbi malzemenin ulaştırılmasını engelledi...

Şunu da hatırlatmak gerekir:

Oradaki “diğer” kardeşlerimiz “Rojava devrimcileri” tarafından püskürtülürken, yani işkenceye ve kötü muameleye maruz kalırken, topraklarından sürülürken hiç sesiniz çıkmıyordu. (Öyle ya, devrimin ruhunda şiddet vardı. Devrim, her türlü şiddeti meşrulaştırırdı...)

Buna ses çıkaran ve yapılan işin yanlış olduğunu söyleyenlere de, “Bu Suriye Kürtlerinin iç işidir, siz karışmayın” diye başka kapıyı gösteriyordunuz.

Bize şu “devrim”den söz edin biraz...

Hani, “Siz karışmayın... Bu bizim iç işimizdir!” dediğiniz kırım ve kıyım uygulamasından...

Ne yaptığınızı bilmek istiyoruz...

Kaç bin Kürdü güney bölgesine sürdünüz?

Kimden icazet ya da yetki aldınız devrime yeltenirken? Arkanızda hangi demokratik destek vardı? Kürt halkına sordunuz mu?

Mutemet adamınız Salih Müslim, eli kanlı Esat’la hangi kritik ve stratejik anlaşmalara imza attı? Ne verdi, karşılığında ne aldı? Yakın zamana kadar Kürtlere kimlik bile vermeyen Esat rejimiyle hangi “devrimci paydada” buluştunuz?

Kobani kantonu nedir?

Ne işe yarıyor?

İstikbalde “devrim ihraç etmek” gibi naif ve çocukça düşüncelere de kapılmış mıydınız Rojava’daki rezalet sürerken?

Hasan Cemal’i heyecanlandıran devrim, Türkiye’deki Kürtleri de heyecanlandırır düşüncesiyle mi alesta bekleyen militanlarınızı sokağa döktünüz?

IŞİD geldi, Rojava devriminin konforunu bozdu...

Bu mu?

Bütün derdiniz bu mu?

Peki, bugün IŞİD saflarında savaşan (ve “devrim”in geleceğini tehlikeye atan) Kürtler kimin eseri? Bunlar, Salih Müslim’in gadrine uğramış Rojavalı Kürtler olabilir mi? Hani,“devrim”den kaçarken “yılan”a sarılan/sarılmak zorunda kalan Kürtler...

Şimdi karar verin:

Kobani Türkiye’nin iç işi mi, değil mi?

Kobani Türkiye’nin iç işiyse, önce “biz” diye başlayan cümleler kurmaktan vazgeçeceksiniz, sonra da Türkiye’yle kafa kafaya verip “IŞİD belasını nasıl savuştururuz” diye strateji geliştireceksiniz. Alesta bekleyen militanlarınıza da sahip çıkacaksınız ve ikide bir “Bak, çözüm sürecini bitiririz ha!” diye tehditler savurmayacaksınız...

Musul ve Kerkük ne kadar Türkiye’nin (Türkiye Kürtlerinin ve Türklerinin) iç işiyse, Kobani de o kadar Türkiye’nin iç işidir.

Halep ve Şam ne kadar Türkiye’nin iç işiyse, Kamışlı da o kadar Türkiye’nin iç işidir.

Bunu da bir kenara yazacaksınız...