KOD ADI: KHK

Geriye doğru gitmeden bugünü anlamak mümkün değil. 

Kimin kendini nerede konumlandırdığını bilmek için düne bakmak lazım. 

Yakın tarihe hızlıca bir göz atalım. 

Dersaneler süreci, FETÖ’cülerin ilk başkaldırısıydı. 

Reis o süreçte yalnız bırakıldı. 

Daha vahimi başta o “malum zat” olmak üzere partinin kimi ağır topları karşısına dikildiler. 

FETÖ’cülerin arkasında sinsice durdukları ikinci isyan “Gezi süreci”ydi. Reis o kritik dönemde yalnız bırakılmanın ötesinde sırtından hançerlendi. 

Dönemin Cumhurbaşkanı A. Gül ile beraber hareket eden o “malum zat”ın başını çektiği parti içi iktidar bloku Reis’i sokakta devirmeye çalışan çapulcularla uzlaşma yollarını aradı. 

17/25 Aralık’ta FETÖ’cüler Reis’i “yolsuzluk kılıflı” bir darbeyle alaşağı etmek için üçüncü bir isyan başlattılar. 

O bıçak sırtı süreçte de Reis yalnız bırakıldı. 

Reis’e ölümüne sadık bir kaç vekilin dışında kimse televizyonlara çıkıp tavır koymaya cesaret edemedi. 

Sonrasında FETÖ’cülerin başta emniyet ve yargı olmak üzere devlet içinde kümelenmiş unsurları tasfiye edilmeye başlandı. 

Tam da o dönemde o “malum zat” mağduriyet edebiyatı üzerinden Reis’e aba altından sopa göstermeye başladı . 

“Cübbemi giyerim ha!” diye başlayan tehditkâr ve cüretkâr sözleri arşivlerde duruyor. 

Gene o “malum zat” tıpkı Pensilvanya operasyonuyla CHP’nin başına geçirilen Kılıçdaroğlu’nun ağzıyla Reis’e “Tek adam!” demeye başladı. 

“Tek adam rejimi!” FETÖ’cülerin Kılıçdaroğlu’nun ağzından tedavüle soktukları bir söylemdi. 

O “malum zat”la beraber Gül ve Davutoğlu ekibi de eş zamanlı olarak bu söylemi sahiplenmişlerdi. 

Reis 17/25 sürecinden itibaren “Paralel yapı”ya vurgu yaptıkça o “malum zat” ve gibileri kalkıp “paralel yok!” diyorlardı. 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra güya nedamet gösterisi altında “FETÖ’nün terör örgütü olduğunu 15 Temmuz sayesinde öğrendim. Meğer ne ahmakmışım!” mealinde laflar ederken bile kurnazlıkla Reis’i de kendine “suç ortağı” kılmaya çalışıyordu.

“Sadece ben değil Tayyip Bey de onlara yardımcı oldu. O da onların bu yüzünü göremedi.” dedi. Oysa Reis 7 Şubat MİT krizi olayında onların gerçek yüzünü görmüş, 17/25 Aralık’tan sonra da köklerini kazımaya koyulmuştu. 

Bakmayın siz kendisine “ahmak” dediğine aslında her halükarda kendini saklamasını bilen “zeki “ ve “marifetli” biridir o. 

15 Temmuz’dan sonra kendisinden de hesap sorulacağı korkusuyla köşesine sindi. 

Sonra imdadına siyasi konjonktür yetişti. 

A. Gül Reis’in karşısına malum lobi tarafından çıkartılmak istendiğinde ve A. Davutoğlu da Reis’e karşı bir çıbanbaşı olarak belirdiğinde fırsatı ganimet bildi. 

Reis’in affına mazhar olunca kendinde güç vehmetmeye kalkıştı. 

Reis’in Gül ve Davutoğlu dolayısıyla kendisine mecbur ve mahkûm olduğu hissine kapılarak pervasızlaştı. 

YİK üyeliğiyle beraber kibri ve özgüveni tavan yaptı. 

Ve gerçek yüzünü göstermeye başladı. 

17/25 Aralık’tan sonra dillendirdiği mağduriyet edebiyatını “KHK faciası”na dönüştürdü. 

Gelen tepkiler üzerine mecbur kalıp “Ben herkesi kastetmedim, sadece sahiden mağdur olanların varlığına dikkat çekmek istedim!” mealinde açıklamalar yapması o “malum zat”ın her zamanki gibi kendini “zeki”,  bizleri de “ahmak” gibi gören karakterinin bir parçası. 

“KHK faciası” söylemi, bir FETÖ imalatıdır. 

Bu düpedüz FETÖ ile bir suç ortaklığıdır. 

“15 Temmuz tiyatrodur!” söylemiyle “KHK faciadır!” söylemi kelimenin tam anlamıyla FETÖ propagandasıdır. 

Her iki söylemin amacı, sadece 15 Temmuz’u gölgelemek değil,  FETÖ’cüleri de cesaretlendirmektir. 

Dahası her iki söylemin hedefindeki kişi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. 

Hatırlatmak bile gereksiz: KHK’lar bizzat Cumhurbaşkanımızın uygulamasıdır. 

“KHK faciadır!” demek, hem Reis, hem de 15 Temmuz şanlı direnişimizle örtük bir hesaplaşmanın adıdır. 

Açık söylüyorum: Bu sözler mağduriyet kılıfı giydirilmiş bir FETÖ savunusu ve seviciliğidir. Sayın Bahçeli’nin de dediği gibi 15 Temmuz şehitlerine düpedüz ihanettir. 

Konuşan kadar konuşturanı da görecek bir siyasi bilinci kuşanmazsak acınacak durumlara düşeriz, biline!