Kokoş bir devrimin tasviri

Yurtdışında çok beğenilen son dönemin merakla beklenen bilimkurgu serisi Açlık Oyunları’nın final bölümü Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2 gösterimde. Neyse ki böylece bu işkence de bitiyor...

Yazılarımı takip edenler bilir, ben tam bir bilimkurgu hastasıyımdır. Hatta vizyona girmeyen B sınıfı bilimkurgu filmlerini, televizyon dizilerini bile takip ederim. Çünkü bilimkurgu beni alıp başka yerlere götürür. Hayatın sıkıcı ve rutin döngüsünü, hayal gücünü kullanarak bozan filmlerdir benim için bilimkurgular. Bunun dışında, farklı ve gerçek dışı bir anlatımla dönem üzerine en sert saptamaları da yapan bir türdür. Özellikle 1900’lerin ikinci yarısında toplumsal hareketlenmeyle bilimkurgu türünün yükselişinin aynı zamana denk gelmesi tesadüf değildir.

Böyle enerjik bir türün son dönemlerde özellikle verdiği mesajlar açısından kısırlaşması aslında tıkanan toplumun bir yansıması. Üzücü olan ise konuların bitmesi değil. İnsanların yaşamdan artık iyice umutsuzluğa kapılması bence bilimkurgunun durulmasının en büyük sebebi. Artık insanların insanlık adına çok da umudu kalmadı. Nasıl kalsın ki? Çevre problemleri, insan hakları, Batı medeniyeti yalanları öylesine çöktü ki bunları savunanlar bile söyleyecek söz bulamıyor. Konumuz bu hafta vizyona giren Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2. Diyeceksiniz ki ne ilgisi var söylediklerinle. Açlık Oyunları serisi bilimkurgu türünün özünü alıp popüler kültüre kurban eden, bu yönüyle de kapitalizmin her değere yaptığı gibi içini boşaltıp bir şeyleri pazarlayan tarzına sahip. Vilayetler gibi sektörlerden oluşan bir ülkenin merkez yönetiminin nasıl sömürü yaptığını ve bu sömürüye karşı sektörlerde yaşayanların isyan bayrağını açıp hürriyetlerini nasıl kazandıklarını anlatıyor. Böyle baktığımızda ne kadar sağlam bir konusu var diyoruz. Ama uyarlanan kitabın dili mi yoksa bu kitabı filme uyarlayan stüdyonun tercihi mi bilinmez ucuzlaştırılmış, içi boşaltılmış bir tarzla karşı karşıyayız. Bir kere insan ilişkileri o kadar basitleştirilmiş ki kim kime niye aşık, canlarını verecek kadar ne zaman ve niye aşık oldu filmin kahramanları anlamak imkansız.

Her şeyin içi boşaltıldı

Filmin başrolünde son dönemlerin beğenilen oyuncusu Jennifer Lawrence var. Zaten bence film orada sakatlanmaya başlıyor. Tombul ve kırmızı yanakları, hülyalı bakışlarıyla Jennifer Lawrence’tan bir devrimci kahraman yaratmak kimin aklına gelmişse helal olsun! Hele bir de aşık olduğu çocuk var ki bütün hikayede aynı zamanda dava arkadaşı da oluyor, o da filmin gerçekliğini iyice tahrip ediyor. Josh Hutcherson canlandırdığı bu aşk çocuğunu bizim için hiç gerçek kılamıyor. Filmi seyrederken Bağdat Caddesi’nde pahalı kafelerde altlarında yabancı kotlar üzerlerinde Che tişörtleriyle oturan çocukları izlermiş gibi hissediyorum. Devrimin kapitalizme kurban edilmiş ucuz bir pazarlaması.

Bu serinin en büyük handikabı doğru yönetmen, doğru senarist ve doğru bir oyuncu kadrosuyla sinemaya aktarılmamış olması. Peki niye bu kadar izleniyor veya bekleyeni var bu filmin? Kabul etmek gerekir ki 80’lerden sonra tüm dünyada özellikle genç insanların popülariteye aşırı düşkünlüğü tavan yaptı. Her şeyin içi boşaltılırken gençler de bu sadece kabuktan oluşan meyvenin müşterisi oldular. “Böyle kitleye, böyle film” desek ağır olur mu bilemem ama gerçek olduğu şüphe götürmez.

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin orijinal adı: Hunger

Games: Mockingjay-Part 2

Yönetmen: Francis Lawrence

Senarist: Peter Craig

Oyuncular: Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Liam Hemsworth, Sam Claflin

Yapım: 2015, ABD, 137 Dak.