Kökü dışarda yıkım ekibi...

Gündemimizi işgal eden hayati problemler dolayısıyla oluşan fiili ve siyasi çatışma ortamında çok ciddi zayiatlar verdik. 

Hiçbir millet, bir asırdan fazla devam eden bu kadar şiddetli bir taarruz ve ihanete mukavemet edemez, yok olur gider insanlık tarihi müzesinde yerini alır ve belki de adı sanı bile unutulurdu.

Ama bu aziz millet, bütün ters fırtınalara rağmen, Allah’ın izni ile saldırıları ve ihanetleri savuşturarak varlığını sürdürmeyi başardı. Ve kıyamete kadar da insanlığın dengesini sağlama yolunda yüklendiği o onurlu vazifeyi yerine getirmek için var olmaya devam edecektir.

28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu’nu, millilikten çıkarıp zillileştiren zihniyetin en önemli tehdit algısı 1- İrtica ve 2- bölücülük olarak benimsenmiş ve bu tehdit algısına göre de savunma (!) mekanizmaları geliştirilmişti.  

Binlerce yıllık hayat serüveni içerisinde gelişerek sürdürdüğü hayatını devam ettirmek isteyen, fakat Ziyon terzisinin diktiği elbiseyi giymemek için direnen vatandaşların tamamı tehdit olarak görülüyordu. 

Vatandaşı tehdit olarak gören zihniyet, milletin asırlardan beri gelen ahlaki, imani, siyasi ve sosyal birikimini çöpe atıp bambaşka bir yaratık olarak hayatını sürdürmeye mecbur eden, soysuz, kökü dışarda olan zihniyetten başka bir şey de değildi. 

Koskoca medeniyet coğrafyasıyla birlikte, üzerinde şarap ve domuz eti çeşitlerinin bolca bulunduğu devasa masaya serilip pay edilirken, meze yapılırken bir parçasını da Kürtlere teklif ettiler. 

Ortadoğu da Devleti Ali kayıtlarında kaymakamlık veya vilayet diye geçen bölgeler parsellenip onlarca devletçik icat edildiği gibi, alın siz de buyurun buradan yiyin, dediler... 

Malum bölge de Kürdistan diye ayrı bir devletçik kurarak, tıpkı şimdi bölgede bolca bulunan sözde bağımsız devletçikler de olduğu gibi, sizde kendi kaderinizi kendiniz belirleyerek huzur içinde bağımsız(!)bir hayat sürün dediler...

Ama ümmetin Kürtleri bu zokayı yutup tuzağa düşmediler. Ve biz binlerce yıldan beri aynı kaderi birlikte paylaştığımız Türklerle kardeşiz, et ve tırnak gibi bir vücudun azalarıyız diyerek, sarhoş ağızlardan çıkan bu ahlaksız teklifi müstemlekecilerin suratlarına şaplattılar. 

O işgal şartlarında dahi işgalci devletlerin çıkartmayı başaramadığı fitneyi, devlet idaresini eline geçiren, isimleri isimlerimize benzeyen kökü dışardakiler başardı. Ve gelinen nokta itibari ile on binlerce millet çocuğu terör davasında, kimi dağda kimi ovada olmak üzere toprağa düşürüldü. Milyarlarca zenginliğimiz baruta harcandı, kaynaklarımız heder oldu. Şimdi de kardeş kardeşe olan savaşı, “çözüm” süreci falan diyerek nasıl bitiririz diye çırpınıp duruyoruz. 

Millet adamları, vatandaşı kökeni ve inancı itibari ile tehdit olarak algılayan yapıyı yerle bir edip, yeniden büyük birliği tesis etmek için gece gündüz koştururken, ülkede kardeşi kardeşe düşüren fitneci zihniyet şimdi de bu sürece nasıl çelme takarız, nasıl oluşabilecek kardeşlik ortamını engelleriz gayesiyle elinden geleni yapmaktan geri durmuyorlar. Yalan, dolan, kumpas, ihanet, kalleşlik ve her ne varsa son takatine kadar kullanılmaktan geri durulmuyor. 

28 Şubat yıl dönümü dolayısıyla bir kere daha hatırladığımız, 1000 yıl bile sürse devam edeceği ilan edilen, fakat 3 yıl bile süremeden çöplük olan, irtica bahaneli sözde tehdit algısı da aynı birleşik kökü dışarda zihniyetin eseriydi. 

Ulusalcı, Türkçü, Kürtçü, dinci diye tebarüz eden bu birleşik yıkım ekibi, 28 Şubat miladı itibari ile deşifre oldu.

Son olarak TBMM’nde görüşülen “Güvenlik yasası”  çerçevesinde bir kez daha görüyoruz ki. Küçük küçük azınlık gruplardan oluşan birleşik yıkım ekibi, milleti kandırmak için giydikleri kisveleri, sözde farklılıklarını da bir kenara atarak, devlet/millet kavgasının tekrar yaşanacağı puslu ortamı hâkim kılmak için yırtınmaları asla para etmeyecek ve milleti bir daha asla geri döndüremeyeceklerdir...

Kökü dışarda yıkım ekibi artık işsiz güçsüz kalmış aç ve sefil bir hayata ebediyen mahkum olmuştur...