Koltuk altınızdan alınmadan konuşacaktınız efendiler

Efendim, danışmanı Yiğit Bulut olan bir Başbakan’la mı beraber olacakmış! Bunu, partisinden istifa eden sosyal demokrat kökenli milletvekili söylüyor.

Ertuğrul Günay söylüyor yani...

İyi de Ertuğrul Bey, istifanızın gerekçelerinden biri olarak gösterdiğiniz danışman 17 Aralık’tan sonra atanmadı ki... Zaten vardı ve kaç yıldır o görevi yürütüyordu.

Niçin itiraz etmediniz?

İtiraz ettiniz, “Bu şahısla çalışmayın Sayın Başbakan, moralim bozuluyor” dediniz de, biz mi duymadık?

Bir de, şekvacı olduğunuz “kötü gidişat” var...

Bir sürü eleştiri sıralıyorsunuz.

Bazıları haklı eleştiriler bence...

Parti içinden ya da dışından, birileri bunları söylemeli, bu eleştirileri dile getirmeli.

Fakat, “kötü gidişat” başlığı altında sıralayacağımız uygulamalar ve politikalar sizin bakanlığınız döneminde de cariydi... AK Parti böyle bir partiydi, Başbakan böyle bir Başbakan’dı ve dünküyle bugünkü arasında dikkat çekici bir fark yoktu.

Niçin bunları o zaman dile getirmediniz?

Niçin bakanlık koltuğunu kaybeder kaybetmez içinizdeki “muhalif damarı” ortaya çıkarma gereği duydunuz?

Bakanlıktan olurum endişesi miydi sizi “sükûta” sevk eden?

Başbakan, Yeşilköy Havalimanında yaptığı konuşmada, bazı müstafi milletvekilleriyle ilgili olarak, “Bakan’ken iyiydi...” şeklinde bir ifade kullandı ve sanırım bundan rencide oldunuz...

Haksız mıdır?

Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin... Haksız mıdır?

Sosyal demokrat kökenli olmayan, milli görüş geleneğinden geldiği sanılan İdris Naim Şahin’in istifasında da tuhaflıklar var.

İdris Naim Şahin’i, biz, belediye bürokratı olarak tanıdık.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde önemli görevler üstlendi.

İlk halkadaydı. Hep “ilk halkada” kaldı.

Dolayısıyla, Erdoğan, “güvenli eleman” saydığı İdris Naim’i, gittiği her yere götürdü.

Parti kurucusu oldu İdris Naim Bey...

Milletvekili oldu...

Israrla bakanlık istedi... Hafiften gönül koydu.

Bakan oldu.

İki kelimeyi bir araya getiremeyen İdris Naim Şahin, bugün kalkmış, parti içindeki “oligarşik yapılanmadan” söz ediyor, birtakım parlak cümleler sıralayarak.

İstifasının nedeni de buymuş...

Parti içindeki oligarşik yapılanmaymış.

İyi de muhterem, istifana gerekçe yaptığın “oligarşik yapılanma” (böyle bir “yapılanma” varsa tabii), sen bakanlıktan alınır alınmaz teşekkül etmedi ki.

Parti zaten bu şekilde yapılandırılmıştı. Başbakan vardı, bir de ona yakın isimler vardı. Sen de o yapının “mutemet” isimlerinden biriydin. Dolayısıyla, oligarşik yapılanmanın önemli bir parçasıydın.

Diyebilirsin ki, “Siyasi partiler bu şekilde teşekkül etmemeli... Lider eksenli parti kabul edilemez. Parti içi demokrasi olmalı.”

Bu bir görüştür...

Üstelik, doğru bir görüştür.

Peki, bu “doğru görüşü” niçin İçişleri Bakanı olduğun dönemde dile getirmedin? Ki, “oligarşilere oligarşi katan” bir yönetim anlayışın vardı ve bundan hiç de şikâyetçi görünmüyordun.

Partinden istifa ederek doğru bir iş yaptığını düşünebilirsin...

Düşün...

Fakat şunu da düşün: Vaktiyle “İdris Naim Şahin konuştu” diye başlık atıp fotoğrafının yerine “odun” resmi koyanlar, “taklacı bakan” diye güya dalga geçenler, bugün amansız bir İdris Naim Şahin muhibbi kesildiler.

Düşün ve buradaki aşağılanmadan da payını al...