Kendimi bildim bileli Türkiye komplolardan korkar. Dünyanýn muhtelif yerlerinde insanlarýn yemeyip içmeyip bu ülkeye nasýl kötülük yapabiliriz diye düþündüðüne inanýr. Delil olmadan baðlantý kurma huyumuz da yeni deðildir. Popüler düþünce tarihimizin derinliklerinde varsayýmsal teorilerden bol bol bulunur.
Diðer yandan korkularýn temelsiz olduðunu söylemek de zordur. Nihayetinde Türkiye imparatorluk bakiyesi bir ülkedir ve çöküþü büyük ölçüde Avrupa ittifaklarýndaki dalgalanmalar nedeniyledir. Bazen kendini yanlýþ yerde konumlandýrmasýndan, bazen de iradesi dýþýndaki etkileþimlerden küçülmüþ, güçsüzleþmiþtir.
Ancak baþýna gelen her þeyin sorumlusu dýþ güçler ya da komplocular deðildir. Türkiye’yi yönetenlerin hatalarý, bizim vatandaþlar olarak vurdumduymazlýklarýmýz da çýkmazlara, krizlere, bazen amaçsýz savaþlara sürüklenmemize neden olmuþtur. Kaldý ki dünyada komplo kurulan, hakkýnda siyaset ve diplomasi üretilen tek ülke Türkiye deðildir.
***
Biz her ne kadar kendimizin biricik olduðuna inansak da, dünya siyaseti büyük ölçüde komplo olarak gördüðümüz açýk veya gizli inisiyatifler, yönlendirmeler ve etkilemeler aracýlýðýyla yürütülmektedir. Devletler kendileri üstünde hiçbir otoritenin olmadýðý anarþik sistem içinde ancak birbirlerine çelme takarak ayakta kalmaya, mümkünse güçlerini arttýrmaya çalýþmaktadýr.
Güçlü olmak, yani baþkalarýnýn akýl ve/veya davranýþlarýný yönetebilmek için yakýnmak yerine sistemin nasýl çalýþtýðýný anlamak þarttýr. Yakýnma içeride gücünüzün konsolidasyonuna yardýmcý olabilir. Ama dünya siyaseti içinde yer aldýðýnýz konumu ve durumu etkilemez. Yapmanýz gereken çarklarýn nasýl döndüðünü anlamak ve buna göre hareket etmektir.
Türkiye demokrasisindeki sorunlar, zayýf ekonomisi ve þizofrenik kuruluþ ideolojisi yüzünden uzun yýllar kendi içine kapalý yaþadý. Var olan bir kaç klasik sorununu da coðrafyasýndan kaynaklanan pasif etkisine dayanarak yönetmeye çalýþtý. 1920’lerde Ruslara, 1930’larda Ýngilizlere, 1940’larýn ikinci yarýsýndan itibaren de Amerikalýlara dayanarak siyaset yaptý.
Sistemde gerilim olduðu sürece bir büyük devleti diðerine karþý kullanabildi. Soðuk Savaþ’ýn sonundaysa Saddam Hüseyin imdadýna yetiþti. Doðu-Batý ekseninde kaybolan jeopolitik önemi Irak’ýn Kuveyt’i iþgaliye bir kez daha kullanýlýr bir meta haline geldi. Türk dünyasýna köprü olalým sevdasý da zaten pek tutmamýþtý.
Fakat bunlarýn hiçbiri sizin istediðiniz bir þeyin baþkalarý tarafýndan yapýlmasýný saðlayacak imkanlar yaratmadý. Mesela Saddam’a karþý Amerika’nýn yanýnda yer almak ancak baþkalarýnýn size sizin istemediðiniz þeyleri yapmasýna engel olabilecek kadar bir güç saðlamaktaydý.
2001 yýlý dünya siyasetinde önemli bir deðiþimi beraberinde getirdi. 11 Eylül’de Amerika terörist bir grup tarafýndan kalbinden vuruldu. Ýlk duygusal tepkilerin ardýndan El Kaide’yi ortaya çýkarttýðýna inanýlan otoriter yapýlar deðiþmesine emsal olabilecek model arayýþýna girildi.
AK Parti iktidara geldiðinde söylem ve siyasetiyle model olabileceðini önce Amerikalýlara ve Avrupalýlara, çok geçmeden de model alýnacaðý yerdeki insanlara gösterdi. Tarihi tesadüfler ve bilinçli tercihlerle Türkiye dünya siyasetinde sözü dinlenir, çýkar ve beklentileri dikkate alýnýr bir ülke haline dönüþtü.
Eþ zamanlý olarak da dünya siyaset çarklarýnýn nasýl döndüðünü keþfetmeye baþladý. BM’e, NATO’ya, ÝKÖ’ye, AGÝT’e, OPCW’e diplomatlarýný, akademisyenlerini yerleþtirdi. Yunus Emre merkezlerini kurdu. Düþünce kuruluþlarý dünyaya açýldý. TUSÝAD gibi örgütleri dört bir tarafta þubeler açtý. Cemaatleri küresel siyasetin sinir uçlarýna ulaþtý.
***
Evet, Türkiye yakýnmaya da devam etti, komplolardan söz etti. Ama ayný zamanda eyleme geçti. Siz bu yazýyý okurken mesela TESEV, CAP (Center for American Progress) ile birlikte Washington’da bir toplantý düzenliyor olacak. Belki yarýn Sabancý’nýn sponsor olduðu Brookings’de baþka bir toplantý gerçekleþecek. Ya da Londra’da LSE’nin Türkiye programý bir yayýn yapacak.
Bunlar Türkiye’nin kendisini dünyaya anlatmasýna, çýkarlarýný bir ölçüde korumasýna yardýmcý olacak. Ama ne yazýk ki kendi geleceðini yakýndan ilgilendiren, diyelim ki Amerika’nýn Kürt sorununa ülke bazýnda deðil bölge bazýnda bakýþýný belirleyecek bir çalýþmaya seyirci kalacak. Mesela bir Alman vakfý para verecek bir Amerikan düþünce kuruluþu rapor yazacak.
Türkiye ise baþkalarýnýn belirlediði gündemin peþinde koþacak. Tank, top, tüfek alacak. Önerilen siyaset uygulamaya geçerse protesto edecek. Komplo diyecek. Ama bir tank eksik alýp Washington’da bir think-tank’ý 10 yýl, 20 yýl desteklemeyi düþünmeyecek. Siyaseten zayýf olduðu anlardaysa sistemin çarklarýný iyi kullanamamanýn bedelini ödeyecek...