Kongreye giderken: Muhafazakarlık ve Müslüman vicdanı

'Bizimkiler Müslüman vicdanına sahip, bu yüzden Kürt meselesini çözemediler!..’

SDE’den dostlarla buluştuk geçenlerde. Murat Yılmaz, bir televizyon programına giderken, aracı kullanan şoförle biraz hasbıhal etmiş, şoför sohbetin bir yerinde yukarıdaki cümleyi sarf etmiş.

Murat Yılmaz’a nasıl yorumlamak lazım bu fikri diye sordum.

Murat şöyle bir yorum yaptı ki tamamen katılıyorum:

‘Erdoğan, muhafazakar-sağ kesimi Kürt meselesinin çözümüne ikna etti. Bu zihinsel değişim olmasa, Kürt sorununda bu kadar mesafe kat etmek mümkün olmazdı. İnkar süreci böylelikle bitti. Çözüme, Erdoğan’ın ikna ettiği muhafazakar kesim, bugün olup biteni anlamada zorlanıyor.’

HDP seçime ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’, ‘asmayacağız, yargılayacağız’ diyerek girdi.. Muhafazakarlar, şimdi kendilerini çözüme ikna etmiş liderlerini hedefe koyan esrarengiz mi esrarengiz bir mücadele tarzına hiçbir anlam veremiyor. Bu kesim, meseleye vicdan üzerinden bakıyordu. Ve bu doğru bir noktaydı aslında. Şimdi de Müslüman vicdanının sorunu çözmeye yetmeyeceği gibi bir fikir, toplumsallaşır, kabul görürse, muhafazakar-demokrat kesim bulunduğu zeminden kayıp başka zeminlerde ‘çözüm’ aramaya başlarsa, bu bir felaketin başlangıcı olur!

Nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkede, etnik bir meseleyi çözmek isterseniz, önce muhafazakar düşünceyi dönüştürmeniz lazım. Bu dönüşümü başaran lider Erdoğan oldu. Ama HDP, takdir yerine, Erdoğan’a bedel ödetmenin peşinde. PKK’nın başlattığı saldırıları bile Erdoğan’a yüklüyor, Erdoğan’ı ‘savaşı yeniden başlatan lider’ olarak gösteriyorlar.

Bu oyunu bozmak zorundayız.

AK Parti bu netameli ve zor ortamda yarın Kongre yapıyor. Müslüman vicdanını kongre bize yeniden hatırlatmalıdır.

AK Parti Kongresi, ‘kimliklere taviz veriliyor’ korkusunu aşan bir kongre olmalıdır.

Ortalığın kan revan olduğu, ulusal psikolojilerin her yeri kuşattığı, etnik hınç ve öfkenin bir heyulaya dönüştüğü dönemlerde büyük siyasi fikirler çıkmaz. Eldekini korumaya çalışırsınız ve onu da siyasi kadrolarınızla yapmaya çaba gösterir, eksikliği siyasi aktörler üzerinden gidermeye gayret edersiniz.

Kongre’de oluşacak yönetim bu bakımdan önemlidir. Kürtlerle Türklerin beraber konuşmasını ve kararlar almasını mümkün kılacak bir yönetim, görebildiğim kadarıyla herkesin arzusudur. Hiziplerin ve grup kültürüyle hareket edenlerin bir partiyi fazlasıyla meşgul ettiği ortamlardan Kongre ve Partimiz uzak kalabilmelidir.

Sağduyulu Kürtlerle sağduyulu Türkleri daha çok, daha fazla yan yana getirmemiz lazım.

Kongreye giderken şunu anlamak gerekir ki, siyasi temsile dair tahayyüller ve beklentiler, yüzyıl öncesindeki gibi Kürt halkını bugün de meşgul etmeye devam ediyor.

AK Parti hem bu temsiliyet, hem seçimler bağlamında, elindeki ulusal çapta aktörleri doğru konumlandırmalı, bilhassa bölgedeki siyasi sürece, artık sadece yerel aktörlerle cevap veremeyeceğini görebilmelidir. Ulusal çapta aktörleri Doğu’dan Batı’ya çekmek, kulağa hoş gelen bir fikir olabilir  ama bunun belki bir yıl sonra çok vahim sonuçlar doğurabileceğini şimdiden görmek gerekir.

Muhafazakar-demokrat çizginin Kürt ayağını güçlendirmek lazım ve bunu yaparken, sahada elde fener, muhafazakar aramak gerekmiyor. Kürt toplumunun sosyolojisi değişti. Ve bu sosyoloji, İstanbul’dan Diyarbakır’a, varıncaya kadar, AK Parti’nin kuruluş yıllarındaki çoğulculuğa ve kapsayıcılığa, çok açık bir sosyoloji.

HDP, bugüne kadar hak etmediği başarıları taşıdı. (SDE Başkanı değerli hocamız Birol Akgün’e ait önemli bir tespit.) Bu başarılar karşısında AK Parti, bir karşı-tez olarak oluştu. Çeşitli sebeplerle bu tez zayıflamış olabilir ama bu tezin sahibi olan Erdoğan ve AK Parti’den başka şansımız yok.

Kürtler’in bir kısmı siyasi temsil ve eşitlenmeyi HDP üzerinden elde ettiğini düşünüyor. Bu temsil ve bu eşitlenme sorunlu bir eşitlenmedir, çünkü eşitlenmeyi ve siyasi temsili sağladığı farz edilen parti, her şeyden önce özgür değil, silahların hakimiyetinde bir parti. O halde temel sorunumuz, eşitlenme  ve siyasi temsil talebini AK Parti üzerinden gerçekleştirebilmektir.

Başaramazsak ne olur? Balkanlardaki acı tecrübeyi yaşarız. Elinde silah olan birileri, Müslüman vicdanını ezer geçer ve bizler o kimselere selama dururuz!