Dizilerin ünlendirdiði bir sanatçý, “Gezi’ye gittim, gerekirse bir daha giderim” demiþ; gazeteler böyle yazýyor... Artýk dilimizde “Gezi’ye gitmek” diye bir deyim var. Ýstanbul Taksim’deki Gezi Parký çoktan gidilen bir yer olmaktan çýktý, ama “Gezi’ye giderim” cümlesiyle ne kast edildiðini herkes biliyor...
‘Sosyoloji’ dendiðinde tüylerin diken diken olduðu bir ülke burasý; bilmeyenimiz yok sosyolojiyi, ama yine de korkuyoruz iþte... Sanki bilinmeyen, esrarlý, gizemli, sýrlar dünyasýna ait bir þeyleri bulup çýkarmaya yarayan bir bilim dalý gibimize geliyor ‘sosyoloji’ ve herhalde bu sebeple olacak ‘Gezi Parký sosyolojisi’ diye söze baþlandýðýnda rahatsýzlanacaðýmýz bir þeyler duyacaðýmýzý sanýyoruz.
Oysa ‘Gezi Parký sosyolojisi’ ile, önceki akþam, iyi öðrenci yetiþtiren özel bir üniversitenin, bir yakýnýmýn mutlu gününe katýlmak üzere gittiðim mezuniyet töreninde tanýþtým.
Herhalde ‘beyaz Türk’ dendiðinde oradakiler murat ediliyor. Anneler, babalar, kardeþler... Sýcak bir haziran akþamý doldurduklarý tribünlerde kýpýr kýpýrdýlar... Biraz sonra diplomasýný alacaklar arasýnda da ellerindeki deðiþik boyutlarda kâðýtlara bildik sloganlar yazmýþ gençler vardý. Efendi efendi veya haným hanýmcýk oturanlar onlardan az deðildi, ama ‘Gezici’ sayýlabilecekler de hayliceydi...
Biri, iþi, diplomasýný alýrken bile pankartý elinden býrakmamaya kadar vardýrdý.
Tribünlerden “Her yer Gezi, her yer devrim” demeyi zorlayanlar oldu, ama ilk önce koroya katýlanlardan sloganýn bütünü anlaþýlýnca sesini esirgeyenler baðýrtýnýn uzun sürmesini engelledi.
Üniversiteyi kurup adýný veren, katkýlarýyla ayakta tutan ailenin baþý ile rektörün konuþmalarý öðrencilere anlayýþla doluydu; birlik ve beraberliðe vurguyla son on yýlda ülkenin kat ettiði mesafeye de dikkat çekmekten geri durmadý mütevelli heyet baþkaný...
Mezunlardan ve tribünlerden ‘Gezi’ saplantýlýlar, yönetimden ve etraftan daha az sempati görselerdi töreni zehir edebilirlerdi belki; azýcýk sempati tadýnda býrakmayý getirdi.
Gezi Parký’nýn sosyolojisi bu bence... Yani, gençlerin coþkusuna anlayýþla yaklaþýp kýþkýrtýcýlarý faka bastýrmak...
Önceki akþam vuvuzela elinde gelip “Gezi de Gezi” diye her konuþaný farklý þeyler söylemeye zorlamak isteyenler de vardý. Baþlarda baðýrýp çaðýrdýlar, ama fazla taraftar bulamayýnca ne yapacaklarýný bilemediler...
Görünürde tek bir güvenlik görevlisi bile olmaksýzýn sürdü, barýþçý bir atmosferde sona erdi mezuniyet töreni...
Velilerden Ak Parti’ye oy verenler de üniversite adýna yapýlan konuþmalarda alkýþlanacak bölümler buldu.
‘Sosyoloji’ bu; konunun bir de ‘psikoloji’ bölümü var...
Olaylarý yakýndan gözleyenler arasýnda polisin çok sorumlu davrandýðýna dair gözlemlerini benimle paylaþanlar oldu: Gayet nazik davranýyorlarmýþ... Müdahale etmeleri gerektiðinde bile karþýsýndaki gencin baþýna bir þey gelmesin diye tedbir alýyorlarmýþ...
Halktan biri, “Aksi olsaydý, meydandan çok cenaze kalkardý” dedi bana...
Ýyi de birkaç ölüm vakasý oldu, binlerce yaralýdan söz ediliyor... Bir de kaba kuvvet kullanýlan yerli-yabancý gazeteciler var...
‘Psikoloji’ burada devreye giriyor: Dengeli davranan polisler yanýnda çeþitli sebeplerle psikolojisi bozuk olanlar da var ve esas sorun onlarýn davranýþlarýndan çýkýyor. Binlerce polis içerisinden birkaç kiþi bütün görüntüyü bozuyor... Ayný psikolojisi bozuklar akþam haberlerde kendilerini o halde görünce kameramanlara diþ bileyip önüne gelen gazeteciyi tartaklýyor...
Dün Radikal gazetesinde tartaklanan, dövülen, postallanan, coplanan, gaza maruz kalsýn diye maskesi açýlan, kamerasý kýrýlan gazetecilerle ilgili haberi okurken midem aðzýma geldi. Ýþte o gaddarlýðý psikolojisi bozuklar yapýyor, ceremesi de polisin bütününe çýkýyor...
Ayný gün ekranlarda, ertesi gün gazetelerde fazlasýyla yer alýyor polisin bütününe mal edilen gaddarlýk...
Konunun sosyoloji ve psikoloji yönleri açýldýðýnda “Biz de biliyoruz onlarý” tepkisi veriliyor, ama bilinseydi ‘Gezi Parký’na gitmek’ diye bir deyim dolaþýma girmezdi...