Konuşmamız Lazım!

İnsanı bazen konuştukları değil konuşmadıkları da felakete götürebilir. Üzerinde tartışılan, fikir yürütülen değil, görmezden gelinen, önemsenmeyen meseleler toplumu içten içe kemirir ve gün gelir içi kof bir çınar gibi yıkılmasına neden olur.

"Boş tenekeden çok ses çıkar" misali bugün toplum olarak neredeyse konuşmadığımız bir konu, tartışmadığımız bir mesele kalmadı. Gündemimiz o kadar dolu ki konuşulanları takip etmekten nerdeyse başımız dönüyor. Gündemin hızına yetişmek neredeyse imkânsız.

Doğal olarak gündemimizin birinci sırasını ekonomi teşkil ediyor. Ekonomiyle yatıp ekonomiyle kalkıyoruz. İçinde bulunduğumuz dar boğazdan çıkış için herkes yeni bir ekonomik model ortaya koyuyor. Tedbir üzerine tedbir duyuyoruz.

Siyaset de ekonomiyle at başı gidiyor. Devletin en yetkili kişilerinden tutun da sokaktaki vatandaşa kadar herkes siyaset hakkında bir fikir sahibi. Herkesin siyasi bir söylemi ve hatta eylemi var. Siyasetçilerimizin birbirine söylediklerinin, halkın siyasi söylemlerinin ardı arkası kesilmiyor.

Cinsellik o kadar alenileşti ki sokaklarda yaşanmaya başlandı. Eskiden ekranlarda konuşulan cinsellikten, bel altı esprilerden şikâyet ederken artık şikâyet ettiklerimiz okullarda gençlerimizin diline pelesenk olmuş durumda. Ekranlardaki cinsellik furyası adeta bir yarışa döndü ve pespayelikler aldı başını gitti.

Başta futbol olmak üzere spor hakkında bir fikri olmayan, bu konuda konuşmayan insanımız var mı acaba merak ediyorum. Ekranlarda saatlerce spor konuşulduğu yetmezmiş gibi kahvehane köşelerinde de sohbet konuları spordan başka bir şey değil. Spor merakımız o kadar fazla ki sınırlarımızı aşıp NBA'ye Eurolig'e, Premier Lig'e ve adını dahi bilmediğimiz liglere kadar uzanıyor.

PKK, Suriye, Ukrayna-Rusya Savaşı, NATO başta olmak üzere savaş ve terörü konuşuyoruz. Savaş ve terör adiyattan oldu neredeyse. Günlük yaşamımızın bir parçasıymış gibi kanıksadık savaşı maalesef.

Konuştuklarımızın listesini uzattıkça uzatabiliriz. Uzay, Elon Musk, Bill Gates, aşılar, TOGG...

Peki ya konuşmadıklarımız...

Görmezden geldiklerimiz...

Önemsemediklerimiz...

Üzerinde fikir yürütüp çareler üretmediklerimiz...

Eğitim mesela, hangi gazetemiz eğitim konusunda manşet atıyor, hangi televizyonumuz eğitimle ilgili açık oturumlar yapıyor?

Hangi gazeteci, hangi uzman bu konuda bir fikir söylüyor?

Maalesef eğitim konusuna gelince adeta dut yemiş bülbüle dönüyoruz. Hatta eğitim diye bir meselemiz yokmuş gibi davranıyoruz.

Halbuki eğitim öncelikle her ailenin, her evin konusu.

En az ekonomi kadar, siyaset kadar bu konunun da konuşulması gerekmiyor mu? Ama maalesef konuşmuyoruz.

Aile mesela, toplumu meydana getiren en temel yapıtaşı olan aile bugün yok olmakla karşı karşıya. Nikahsız birlikte yaşamalar, boşanmalar hiç olmadığı kadar arttı.

Ama bu konunun gündem olduğunu, çözüm üretildiğini duydunuz mu hiç?

Kültür mesela, içinde toplumun dertleri arasında hayatında kültür yok maalesef. Kültür programı yapan kaç tane televizyon kanalımız var?

Bir iki tane program haricinde kitap, sinema, tiyatro konusunda konuşanları görüyor musunuz ekranlarda hiç?

Sosyal medyada denk geldiğim bir söz, zikretmeye çalıştığım bu durumu çok güzel izah eder mahiyette: "Kâğıt fiyatlarının artışını takip edip okuduğumuz, alışkanlığımız olan kitaplardan değil de tuvalet kağıdı alırken fark eden bir topluma dönüştük!"

Hakeza sanat da konuşulmayanlardan, görmezlikten gelinenlerden olmuş durumda.

Ahlak mesela, ahlaksızlıkları afişe etmekten, sayfalarca yayınlamaktan, saatlerce konuşmaktan geri kalmıyoruz ama ahlaki değerleri, ahlaki erdemleri ne kadar gündeme getiriyoruz? Hiç!

Bizi konuştuklarımız değil konuşmadıklarımız mahvedecek.

Korkarım görmezden geldiklerimiz, ihmal ettiklerimiz, değer vermediklerimiz sonumuzu getirecek!

Elbette bir an önce aklımızı başımıza devşirmezsek!