Erdal Þafak’ýn dünki “Sabah”da yayýnlanan ve köpeði Junior’un ölümünü anlatan yazýsýný içim burkularak ve daralarak okudum. Köpek acýsýný iyi bilirim çünki. O kadar iyi bilirim ki bâzen rüyâmda þimdiki Köpek Kýzým Ayla’yý ölmüþ görerek kan ter içinde sýçradýðým oluyor. Oysa henüz sâdece dörtbuçuk yaþýnda. Sonra yaþlý olduðum için muhtemelen ondan önce öleceðimi ve böylece ýstýrâbýna katlanmak zorunda kalmayacaðýmý düþünerek tesellî buluyorum.
Neyse...Bu köpek hikâyeleri uzundur. Belki baþka bir gün de Refîka-i Ömrümün Bebek Ayla ile Baðdad Caddesi’nde nasýl ilk defâ göz göze geldiðini anlatýrým.
“Ýþte o an olanlar oldu.” der hatýrladýkça hep. “In dem Moment war’s geschehen.”
Gelelim hafif mevzûlara...
Huysuz ve edebsiz komþumuz Yunanistan Ege’de petrol aramaya baþlayacaðýný bildirerek yapdý yine Yunanistanlýðýný!
Oysa 1976 târihli Bern Mutâbakatý uyarýnca Türkiye ve Yunanistan Ege’deki “karasularýve kýt’a sahanlýklarý” problemi bir çözüme baðlanmaksýzýn bu denizin altýnda “petrol ve doðalgaz”aramayacaklarýna söz vermiþlerdi.
Böylece Atina tarafýndan verilmiþ bir sözün kaç paralýk deðeri olduðu bir kere daha ortaya çýkmýþ bulunuyor.
Þimdi Ankara’nýn bu “ahde vefâsýzlýk” karþýsýnda nasýl bir tavýr takýnacaðý, en azýndan benim için, bir merak konusu.
Gösterilecek tepkinin þiddetli ve hiçbir yanlýþ anlamaya yer býrakmayacak kadar net olmasý bence elzem. Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri bu alanda onyýllar ötesine uzanan derin bir mümârese sâhibidir. Ýsterlerse sâdece arama çalýþmalarýný çok geniþ ölçüde engellemekle kalmaz ilâveten Ege Adalarýnda yaþayan ahâlîye de hayâtý zehir edebilirler.
Ancak bundan çok daha önemlisi Türkiye’nin en kýsa zamanda bizzat ve bâhusus Ege’nin en ihtilâflý bölgelerinde geniþ çaplý bir petrol ve doðalgaz arama faaliyetine baþlamasýdýr.
Bu adýmlarý fevkalâde enerjik bir tarzda atmayan bir Türkiye inandýrýcýlýðýný ve “hardpower” (sert güç) olarak caydýrýcýlýðýný kaybeder.
***
Önümüzdeki aylar boyunca bizleri yoðun ölçüde meþgûl edecek asýl konu ise sanýyorum ki “en geniþ boyutlarýyla” Kürd Sorunu.
Bir yandan PKK’nýn “silahlara vedâ” etmesi, ama kesinlikle ve etkin þekilde etmesi ile yurdiçinde saðlanacak ve ülkemize hem ekonomik hem sosyal bakýmdan olaðanüstü ivme kazandýracak bir geliþme, öte yandansa güney sýnýrlarýmýz, yâni hem Irak hem Sûriye’nin kuzey kesimlerinde baþ gösterecek olan bir merkezî hükûmetlerden tamâmen kopma hareketi ki esâsen bu da yine Türkiye’nin bir “iç” meselesi olarak görülebilir. Zîrâ hem bu bölgede çoðunluk olarak yaþayan Kürdler ve hem de daha az sayýdaki Türkler, Türkiye içindekilerin birer uzantýsýndan baþka bir þey deðildir.
Ben þahsen, Irak ve Sûriye’deki bir “ayrýþma” sonrasýnda bu bölgelerin baðýmsýz bir devlet olarak deðil Türkiye ile “bütünleþerek” varlýklarýný sürdürecekleri kanaatindeyim.
NATO ve birkaç yýla kadar AB üyesi “Avrupalý” bir ülkenin parçasý olmak onlara herhalde, mütemâdiyen Arab ve Ýran tehdîdi altýndaki bir Ortadoðu devletçiði olmakdan daha câzib gelecekdir.
***
Bâzý okuyucularým eski yazýlarýmý bir veyâ birkaç kitabda toplamayý düþünüp düþünmediðimi soruyorlar.
Ben geçmiþ senelerde bunu bir iki kere yapdým. Ama fark etdim ki bir konuyu sütun (köþe) yazýsý olarak ele almak yâhut bir kitab için yazmak ayrý þeyler.
Onun için artýk böyle bir planým yok.