Bu hafta dört tane korku filmi vizyona giriyor. Peki korku sinemasýný niçin seviyoruz? Dünya genelinde korku sinemasýna duyulan ilginin bu kadar yükselmesinin sebebi nedir?
Yazýlarýmý takip edenler bilir korku filmlerinden çok korkarým. Bu yüzden de seyretmek istemem. Ama mesleki mecburiyet sürekli de seyretmek zorunda kalýrým. Bu hafta vizyona baktýðýmda dört tane korku filminin gösterime girmesi yine ayný sýkýntýlara neden oldu. Benim korkmaktan haz almadýðým bu filmleri millet niye ayýla bayýla seyreder acaba? Yani acýlý yemek sevmek gibi açýklanabilen bir durum mu bu? Hiç sanmýyorum. Geçen ay dokuz tane korku filmi vizyona girmiþken Temmuz’un ilk iki haftasýnda altý tane korku filmi daha sinemalarda. Sinemamýzda 2005 sonrasýnda zaten korku türünün aðýrlýðýndan bahseder olduk. 2005’te Hasan Karacadað’ýn Dabbe’siyle baþlayan bu fýrtýna 2007’de Alper Mestçi’nin Musallat’ý ve Özgür Bakar’ýn Ammar ve Deccal’i ile yükselerek devam etti. Korku türünün yükseliþini ülkemizle sýnýrlý görmemek lazým. Dünya genelinde de ayný hareketlenme yaþandý. Uzak Doðu korku sinemasýnýn yükseliþi Hollywood’u da etkisine aldý. Peki nedir bunun sýrrý? Çünkü birçok yazýda belirttiðim gibi sinema hayatýn aynasýdýr. Bu ayna insanýn kendini tanýma ve kendi izinden gitme çabasý olarak da adlandýrýlabilir. Eðer insanlar son 20 yýldýr dünya genelinde korku türüne daha fazla ilgi gösteriyorlarsa bunun bir anlamý ve sebebi olmalý. Evet, 1922’de Nosferatu’dan beri sinemada korku önemli bir türdür. 1930’larda Dracula ile Bela Lugosi, Frankenþtayn ile Boris Karloff nasýl es geçilir? Ama bizim amacýmýz korku sinemasýnýn varoluþunu deðil niye son dönemde yükseliþe geçtiðini konuþmak. Bunun tabii ki maddi sebepleri var. En önemlisi sinemanýn dijital teknolojiye geçmesi. Korku filmlerinin bilgisayarla kolay ve ucuza kotarýlabiliyor olmasý, korku sinemasýnda ünlü oyuncu oynatmanýn gerekmemesi de özellikle Türk Sinemasý’nda korku türündeki yükseliþin önemli sebeplerinden. Ama bir de psikolojik ve sosyolojik yaný olmasý lazým bu olgunun. Yeni çýkan bir haberde korku sinemasýný izleyicinin sevmesinin sebepleri olarak þu dört madde öne çýkmýþ:
- California State Üniversitesi psikoloji birimine göre, insan, doðasý gereði korku ve heyecana ihtiyaç duyuyor. Sinemalar, korku ihtiyacýný güvenli bir biçimde karþýladýðý için tercih ediliyor.
- Temple Üniversitesi’nin medya uzmanlarýna göre, korku filmleri heyecan arayanlara hitap ediyor; bu yüzden gençler tarafýndan tercih ediliyor.
- Ýnsanlar korku filmleri sayesinde gerçek sorunlarýndan uzaklaþýyor.
- Sigmund Freud’un yaklaþýmýndan yola çýkarak yapýlan açýklamaya göre, insanlarýn ilkel çaðlardan gelen bastýrýlmýþ korkularý bu filmlerde ortaya çýkýyor.
- Korku filmlerinin mutlu sonla bitmesi de tercih sebebi. Kötü karakterin belli olmasý, tahmin edilebilirliðin yüksek olmasý baþlýca etkenlerden.
Bu maddelerin hepsine katýlýyorum. Ama yaþanan olguyu açýklamak için bu maddelerin de eksik olduðunu düþünüyorum. Nasýl 1. ve 2. Dünya Savaþý’ndan sonra müzikaller, komediler ve eðlenceli filmler tavan yaptýysa, Soðuk Savaþ döneminde gerilim filmleri, ütopik bilimkurgular sinemalarý doldurmuþsa þimdi de korku türünün yükselmesinde böyle bir tetikleyici var. Kendimizi, ABD’de veya Avrupa’nýn herhangi bir ülkesinde yaþarken düþünelim. Doðduðumuz andan itibaren bize Batý Medeniyeti’nin üstün özellikleri pompalanmýþ olsun. Ýnsan haklarý, demokrasi, kadýn haklarý ve bilumum insanlýkla ilgili kavramlarý bizim toplumumuz bulmuþ ve geliþtirmiþ olduðu yalanýyla büyümüþ olalým. Sonra her sabah kahvaltý masasýna oturduðumuzda Gazze’de ölen bebekleri, ölümden kaçan insanlarý sokmamak için ülkemizin sýnýrlarýna çekilen tel örgüleri görelim. Bunlara kafayý takmamaya çalýþsak bile insan psikolojisi gariptir. Kendinize olan güveniniz yerle bir olur, geleceðe dair umutlarýnýz törpülenir.
Güya medeniyetin sahibi ve koruyucusu olan bir toplumun o deðerleri kendi elleriyle yýkýyor olmasý ve sizin de bunun bir parçasý olmanýz sizi içten içe mutsuzluða iter. Bu toplumsal bir karamsarlýktýr. Toplumun bireylerinin tümünde bilinçsiz olarak hissedilen bu karamsarlýðýn toplu olarak kendini ifade edeceði en iyi yer 20. yüzyýlýn alametifarikasý sinemadýr tabii ki. Ýçimizdeki kirlenmiþliði beyazperdenin üstüne atmanýn ve rahatlamanýn en iyi yolu da bizi baþtan beri sýraladýðýmýz sebeplerden dolayý tatmin edecek korku sinemasýný seyretmek olabilir. Ben de biliyorum hiç bir þey bu kadar basit deðil. Söz konusu insan olunca sebep asla bir tane olmuyor.
Sonuçta korku, tehlike karþýsýnda oluþan, canlýyý korumaya yönelik yaþamsal bir tepkidir. Korku filmini seyredenler de bu filmleri çekenler de bu tepkiyi vermektedirler.