Korku ve eyyam

Sezonun 2. yarısının başından beri Beşiktaş’ın hücum üretkenliğini yetersiz buluyor ve eleştiriyorum. Beşiktaş’ın hızlı hücum kapasitesine dayalı bir taktik açmaz içinde olduğunu, bunun giderek bir taktik kısırlığa dönüşmeye başladığını görmek gerek. İki hafta önce söyledim: Sivas bu kapasiteyi kilitlemeye yönelik bir taktik anlayışla oynadı Beşiktaş karşısında. Başarılı da oldu. Beşiktaş o maçı kazandı, ama tehlike sinyalleri belliydi.

Trabzon da Sivas’tan farklı bir taktik anlayış içinde değildi doğrusu. O da başarılı oldu. Arada rakibinden daha az gol girişimi ürettiği F.Bahçe maçını kazanan ve büyük avantaj yakalayan Beşiktaş’ın tedbirli görüntüsüne anlam veremedim ben asıl. Riske girilecek maç Trabzon maçı değilse, hangisi? Beşiktaş’ın en büyük yanlışı ara transferde Fernandes-Oğuzhan ikilisine bir alternatif düşünmemiş olması. Şimdi Fernandes yok yine. Oysa bu ikili hücum üretkenliğinin anahtarı. Bu ikilinin önüne Almeida-Niang ikilisini de koyunca, “Beşiktaş niye şampiyon olmasın ki?” diyorum. Ama bakalım, bu dört ad kaç maç birlikte olabilecek sahada?

Gelelim hakemlere. G.Saray’ın penaltısı, F.Bahçe’nin 2. golü. Üstüne bolca söylenti. Bir de Beşiktaş’ın verilmeyen penaltısı. Biraz tuhaf bir tablo değil mi? Kötü niyet aramıyorum, ama korku ve eyyam için aynı şeyi söyleyemem. Zaten kalitesi tartışılır bir ligde bu kadar standart bozukluğu olmaz ki. İşin en kötüsü de herkesin bu tür hatalar için sürekli meşruiyet araması, tabloyu sürekli kendine yontması. Koskoca bir şike soruşturması geçirdik. Dağ fare doğurdu, o başka. Ama soruşturma sürecinden hiçbir şey öğrenmemişiz, orası kesin.

Adil ve eşit koşullarda yaşanan bir rekabet söz konusu olmayacaksa futbolun ne anlamı var? Taraftarlığın ne anlamı var? Bin tane hinliğin karıştığı bir tabloyu sürekli kendi çıkarları doğrultusunda destekleyen ve alkışlayanlar nasıl olur da futbolu öldürmekte olduklarını görmez? Bu yolla başarı hanesindeki rakamlar yükselip durur belki, ama büyük takım olunmaz. Çünkü büyük takım dediğin o ülkedeki futbol kültürünün aynasıdır, billurlaşmış halidir. Buna özen göstermeyenlerin ne başkalarının tutumundan şikayet etmeye hakkı var, ne de başarılarla övünmeye!