Korkulan İslamcılık değil demokrasi

Mısır’da gerçekleşen darbe giderek daha kanlı ve acımasız bir hal alıyor. Sivil devlet başkanını alaşağı eden, siyasetçileri ve cemaat önderlerini tutuklayan, medyayı susturan, her kademede cadı avı başlatan darbecilerin göstericilere kurşun sıkmamasını beklemek şaşırtıcı olurdu. Mursi’nin yönetim hatalarından dem vuran demokratik batı, aymazlık içinde tüm bunları görmezden geliyor.

Peki çağdaş, demokrat, ilerici, evrensel değerleri baştacı yapan (!) batı ne istiyor? Batıyı var eden tüm değerleri yok eden bu askeri darbe sonrası demokratik bir yönetim mi arzuluyor?

Açıkçası Batı kendi kontrolünde bir yönetim istiyor. Ülke halklarının ne dediğinin, ne istediğinin bir önemi yok... Onlar kendi menfaatlerini kayıracak kim varsa onunla yol yürümekten yanalar...

Ortadoğu’nun kaderi halkın iradesiyle mi şekillenecek, batılı ülkelerin ve işbirlikçi yöneticilerin iradesiyle mi şekillenecek? Temel kavga burada düğümleniyor.Kızılderili bölgesindeki altın ve gümüş madenlerini taşımak için demiryolu döşeyen beyaz adamın ‘çağdaşlık getiriyoruz’ söylemi kendi menfaatini maskelemekten öteye geçmiyor. Yerel halklar iradesine sahip çıktıkça, oyun bozuluyor.

Onlarca yıldır Ortadoğu’da demokrasinin gelişmemesini hep İslam’a ve halkların geri kalmışlığına ve kültürsüzlüğüne bağladılar. Yeraltına inen toplumsal tepkinin silahlı mücadelelerde patlama yapması sonucu ise strateji değiştirdiler, halkın iradesinin ciddiye alınıyormuş gibi göründüğü düzenler kurmak istediler. Ama bugün görülüyor ki, demokrasiye susayan halka biraz alan açınca kendi istemedikleri bir yapı oluşuyor.

Zaten başından bu yana söylüyoruz: Ortadoğu’da halkın iradesine ve hissiyatına dayanan hiçbir yönetim ‘eyyamcı’ davranamaz, ülkesinin imkanlarını peşkeş çekemez, batının ve bölgedeki işbirlikçilerinin pervasızlıklarına sessiz kalamaz. Bu yüzden bölgede demokrasinin gelişmesi demek, halkın oynanan oyunu bozması, yönetimlerin ise daha sorgulayan ve ezber bozan bir tutum takınması demektir.

Bundan kontrolü kaybeden batılı ülkeler, İsrail ve monarşik yönetimler rahatsızlık duyuyor olabilir.

İsrail, bölgedeki her türlü değişime ‘İslamcılar, radikaller’ gelir düşüncesiyle karşı çıkıyor. Esed’in yaptığı zulümlere batının gevşek davranmasının sebebi olan ‘alternatifsizlik’ propagandasını abartan ülkelerin başında İsrail geliyor. Buradaki sıkıntı İslamcı tasavvur ve onun bölge politikasına etkisidir.

İhvan’ın diğer ülkelerdeki varlığından rahatsızlık duyan veya otokratik anlayıştan ayrılmak istemeyen bölge ülkeleri de Mısır’daki gelişimi kendileri açısından bir tehlike olarak algılamıştır. Buradaki sıkıntı ‘İslamcılık’ değil ‘demokrasi’dir.

Bölgede bugüne kadar işbirlikçi rejimlerle gemisini yürüten batılı ülkeler, Mursi’yi farklı yollarla vesayet altına almaya çalışmış ama başaramamıştır. IMF’den Dünya Bankası’na kadar uluslararası kuruluşların tavırları, işbirlikçi bürokrasinin işi yokuşa süren davranışları, çoğunluğa dayatma yapmaya alışan seçkinci azınlığın yaygarası, Mursi’nin işini zorlaştırmıştır. Burada bahsedilen başarısızlık kasıtlı şekilde imal edilen bir olgudur, medya manipülasyonlarıyla üretilen bir algıdır.

***

Milli iradeyi katleden bu darbeye alkış tutanların ayıbı ise her geçen gün artıyor. Bu utanç, bunları ölene kadar takip edecektir. Tahrir’deki kalabalığı ‘bütün Mısır’ gibi takdim edenler, bunun onlarca katı olan büyük kalabalıkları görmezden gelmekte, medya manipülasyonlarıyla üretilen imajlarla ahkam kesmektedir.

Bugüne kadar her türlü zulme ve eziyete maruz kalan İhvan, iktidar olmasına rağmen zafer sarhoşluğuna kapılmamış, vakur ve sağduyu içinde hareket etmiştir. Siyasi liderleri ve temsilcileri tutuklanan, cemaat önderleri ve ileri gelenleri hapislere doldurulan bir hareket sadece meydanları doldurarak demokratik bir tepki ortaya koymuştur.

Mursi destekçilerinin iradesi, karşı çıkan azınlıktan daha değersiz olmadığı gibi, Adeviye’dekilerin kıymeti de Tahrir’dekilerden daha düşük değildir.Katile ses çıkarmayıp maktule laf söyleyenler, darbecileri lanetlemeyip iradesi gaspedilen toplulukları tenkit edenler tarihi bir aymazlık içindedirler. Darbecilerin hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerine ve kanlı katliamlarına karşı eleştiri getirmeyip Adeviye meydanındaki sessiz çoğunluğu ‘şiddet sarmalı’na girmekle suçlamak tarifi imkansız bir durumdur. Darbeci generalin arkasında görüntü verenlerin seviyesizliğiyle yarışan bu tavır üzüntü vericidir.

Hangi meydanda olursa olsun tüm meydanlardaki Mısırlılar bizim dostumuz ve kardeşimizdir. Mısır’ın iç savaşa sürüklenmemesi hepimizin temennisidir. Mısır’ın geleceğiyle ilgili kaygı ve temenniler hepimizin ortak hissiyatıdır, ancak bunlar, yapılan darbeyi ve sonrasındaki haksızlıkları perdelemeye dönüşmemelidir.