Korkunç bir liberal!

Bugün sözü Serbestiyet yazarı Gürbüz Özaltınlı’ya bırakmak istiyorum. 

Hayır kardeşim, konu bulamadığım için değil...

Bir “liberal zat”a ilişkin, içimden geçenleri anlattığı ve gerçekten de harika bir yazıya imza atmış olduğu için.

Bugüne kadar okuduğum en güzel Mehmet Altan portresi.

Buyrun (kendimce kısaltmalar yaparak alıntılıyorum):

Hayal kırıklıklarımdan yorulup takip etmeyi bıraktığım birkaç yazardan birisi Mehmet Altan... (Epey bir zaman sonra bir yazısıyla karşılaştım...) Başlık: “Ortadoğu’nun yeni modeli: Kürtler...” Takip etmiyorum ama başlıktaki keskin kokuyu alamayacak kadar da körelmemişim demek ki...

Son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim. 

Ben cinnetin buralara geldiğini bilmiyordum.

Okudukça şaşırdım, acıdım, kızdım; içim karıştı.

Özet mi? Tek pasaja indirebilirim yazıyı: “Ey Kürtler; Kobani’yle birlikte, Batı’nın Ortadoğu’da aradığı model toplum olarak tam desteğini kazanabileceğiniz, bağımsız devletleşmeyi başarabileceğiniz olağanüstü bir tarihsel fırsat yakaladınız. Şimdi AKP ile dar bakışlı yerel bir barış yapmanın değil, çok daha geniş ve büyük düşünüp, hayranlık yarattığınız Batı’nın desteği ile bağımsız devlet için savaşmanın zamanı.”

Evet, yazı; basit, perdesiz, maskesiz, çıplak bir savaş çığlığı...

Türkiye’de küçük yerel hedefler uğruna “dinci faşizmin” gölgesini üzerinize düşürmesine izin vermeyin. Görmüyor musunuz kadın gerillalarınızla, yarattığınız eşitlikçi seküler sosyolojiyle ve IŞİD’e meydan okuyan kahramanlığınızla Batı’nın hayranlığını kazandınız. Oysa AKP size karşı IŞİD’i destekledi. Dinci otoriter rejimiyle Türkiye, Ortadoğu’da Batı’nın benimseyebileceği model olmaktan çıktı. Tarih bu kapıyı sizin önünüze açtı. Batı’nın gözünde işi bitmiş bir AKP hükümetiyle küçük pazarlıklara girip barışmak mı, yoksa Ortadoğu’nun yıldızı parlayan model toplumu olarak ayağınıza kadar gelmiş bağımsız Kürt devletini kurup küresel güç olmak mı? Seçim sizin... 

Mehmet Altan işte böyle sesleniyor Kürt dünyasına.

Erdoğan nefretinin bazı çevrelerdeki etkisi meçhul değil elbette. Barış sürecinin yarattığı rahatsızlığın farkındayız. Kürt hareketini hükümeti devirmeci çizgiye çekmek için her fırsatın üstüne atlandığını görüyoruz.

Fakat yine de bu yazı beni gerçekten ürküttü. Nefret, akıl ve vicdanı paramparça etmiş sanki. Ne gerçeklik algısı, ne en küçük bir sorumluluk duygusu... Frenler tamamen boşalmış.

Çok değil; birkaç yıl öncesine kadar derin sempati beslediğim, aynı dünyanın içinde olduğumuzu düşündüğüm, güvendiğim bir entelektüeli artık ürpererek okuyorum. Çok hüzünlü.

Tabii bu yazı da durup dururken zembille inmiyor ortaya.

Kürt hareketinde karşılığı var bu görüşlerin. İrili ufaklı birçok aktörün Kürt hareketiyle köprüler kurduğunu, siyaset empoze etmeye çalıştığını tahmin edebiliriz. Öcalan barış politikasını sürdürmeye kararlı olmakla ve ağırlığını korumakla birlikte, farklı seslerin yankıları da duyuluyor: 6-7 Ekim provokasyonunu küçümsemeye imkân var mı? Tuğluk’un malum yazısının izleri sürülse ne çıkacak karşımıza biliyor muyuz?

Mehmet Altan da Kürt siyasetinde gözlenen bu çatlağın farkında olduğunu gizlemiyor aslında. Tam tersine, teklifsizce konuya müdahil oluyor. Tarafları isim isim sayarak “yereller-enternasyonalistler” olarak sınıflandırıyor. Mehmet Altan’a göre “enternasyonalistler”, AKP ile uzlaşarak değil, onun bileğini bükerek Türkiye’nin Ortadoğu’da üstlenmek istediği rolü Kürtlerin kapabilmesinin mümkün olduğunu düşünen kesimi oluşturuyor. 

İnsan deliliğin sınırlarına dayanmadan, nasıl böyle yüksek perdeden “küresel derin tahliller” yapıp, buna yüreğiyle inanıp, üstelik bireysel olarak kendisinin hiçbir risk almayacağı bir savaşa koca bir toplumu bu kadar hararetle çağırabilir?

Bir iktidardan ne kadar nefret edersen et, nasıl paranoid kabuslara savrulmuş olursan ol; ondan kurtulmak için başkalarının hayatlarına mal olacak çağrıları böylesine coşkulu bir dille nasıl yapabiliyorsun?

Hiç mi kendine biraz mesafe koyamıyorsun? Hiç mi küçücük bir açıyla da olsa bir “dış bakış” oluşturamadın?

Hadi bunu yapamıyorsun; kendini kaybettin, hiç mi bir eşin dostun yok? “Canım kardeşim, sevgili dostum, ölçüyü kaçırmamak gerekir. Savaşın şakası yoktur. Masa başı temennilerini büyük siyasi analiz gibi pazarlamanın, ‘yiğitsin, aslansın, Ortadoğu’ya medeniyeti bir tek sen getirirsin, bütün dünya arkanda, devlet elini uzatsan tutacağın kadar yakında’ gibi ucuz kışkırtıcılıkların vebali vardır” diyebilecek, bir dirhem sağduyu dokunuşu yapabilecek hiç mi birileri yok oralarda?