Korkunç ölümler ve çukur milliyetçilik

Yaşananlar ve bu yaşananlara bizim ülkemizde verilen tepkiler bazen insanın kanını donduruyor.

10 Mart günü Almanya’nın Stuttgart kentine yakın bir yerde, Türkiye kökenli yedi çocuk ve anneleri çıkan bir yangında öldüler; olayın bizati kendisi büyük, çok büyük bir facia.

Ancak, bu ve benzeri facialar sonrası yaşananlar, yapılan ya da YAPILMAYAN yorumlar da çok ürkütücü.

Solingen canavarlığından sonra böyle bir yangının bir kundaklama olması ihtimalini düşünmeye bir itirazım yok; ilk itirazım Almanya’da görev yapan diplomatlarımızın bu ülkede yaşayan Türkiye kökenli insanların yaşam koşullarıyla ilgi düzeyi.

Konsoloslarımız acaba Türkiye çıkışlı bu insanların hangi koşullarda çalıştıklarıyla, nasıl yaşadıklarıyla, nasıl evlerde(!) barındıklarıyla ne kadar ilgileniyorlar?

Konsolosluk görevi sadece masa başında evrak imzalama ile mi sınırlı olmalı, yoksa kendilerinden daha aktif çalışmalar beklenmeli mi?

Bu itirazım da konuya ilişkin eleştirimde sadece küçük bir detay, asıl sorun başka yerde.

Stuttgart faciası 10 Mart 2013’de yaşandı; 12 Mart 2012’de de, yani TAM BİR SENE ÖNCE Esenyurt’ta, bir AVM inşaatında çalışan işçilerimizden 11’i (yazı ile on bir işçi) gece içinde uyutuldukları bir plastik çadırda çıkan yangında yanarak hayatlarını kaybettiler.

Oysa, yönetmeliklere gore bu işçilerin prefabrik evlerde yatırılmaları gerekiyordu ama işveren iki kuruş daha fazla para kazanmak için işçilere plastik çadırları yani adeta benzinle yıkanmış çıradan barınakları uygun gördü ve bu uygun görme sonrası da on bir işçimiz  korkunç koşullarda, yanarak öldüler.

İki korkunç olay arasında sadece bir sene var yani hafızalar hala taze sayılabilir.

İki olay sonrası toplumumuzun, basınımızın tepkilerine bir göz atalım.

Mesela gazetelerde her iki olayın verilişi, sunuluşu santimetre kare ya da hurufat boyutlarıyla karşılaştırılsa acaba nasıl bir sonuç çıkar?

Almanya’da oynanan Galatasaray-Schalke maçına Galatasaray siyah bant takarak çıktı, çok da iyi yaptı, Schalke de şık bir jest yaparak onlar da siyah bant taktılar.

Bir sene önce Esenyurt’ta yaşanan, on bir işçimizin yandığı facia sonrası ilk haftasonu oynanan Türkiye liglerinde acaba kaç takım sahaya koluna siyah bant takarak çıktı?

İki korkunç faciaya devlet büyüklerimizin ilgisi, mesela cenazelere katılım hangi düzeylerde oldu, bir karşılaştırma yapabilir miyiz?  

 

Esenyurt faicasından altı ay sonra söz konusu AVM on bir işçinin yanık kokuları altında alışverişe açıldı; herkese iyi alışverişler diliyorum.

Bu Esenyurt faciasının sorumlularına ilişkin basınımız fikr-i takip görevini ne ölçüde yerine getirdi?

Fikr-i takip için illaki de işin içine bir biçimde almanların mı karışması gerekiyor?

Yazımın başlığına koyduğum, aşağılık bile değil, çukur olarak nitelendirdiğim milliyetçilik iki olaya bakış, yaklaşım farkından başka şey değil.

ÖNEMLİ NOT: Çözüm sürecine ilişkin bakışlar farklı olabilir, süreçte eleştirilebilecek çok da konu var ama dün (Çarşamba) sekiz kamu görevlimizin sağ salim ailelerine kavuşmuş olması bile, lütfen kendimizi bu sekiz kişi ya da aileleri yerine koyalım, sadece bu sonuç dahi, arkası bile gelmese, sürecin doğruluğunun, haklılığının, görmek isteyenler için, muazzam bir kanıtı.