Dünya 1,5 yıldır Kovid-19 salgınıyla boğuşuyor.
Yazının gelişinde, tam da burada, Kovid bilançosunu yazmak yakışırdı. Ama başlıkta "Korona haberi yapmasak mı artık?" demişken, her akşam yayınlanan korona takviminin total verilerini paylaşmak olmazdı.
Çünkü bana göre artık bunu yapmaktan vazgeçmeliyiz.
Kastettiğim şey salgını kamuoyundan gizlemek değil. Devletin ilgili kurumları tüm verileri şeffaf şekilde elbette paylaşmalıdır. Verileri hilesiz bir şekilde değerlendirmediğiniz takdirde etkili bir sağlık politikası geliştiremezsiniz.
Kastım şu; 1,5 yıldır her akşam Kovid göstergelerini öğrenip yatıyoruz, bu veriler bakanlığın sitesinde elbette paylaşılmalıdır; ama medya artık millete her gün Kovid kabusu yaşatmaktan vazgeçmelidir.
Aşı olalım, tamam! Maske-mesafe-temizlik kurallarına dikkat etmeye devam edelim, ancak artık hayatın normal akışını sekteye uğratacak kararlar almayı adeta icbar eden Kovid bilançosunu açıklayıp insanları üç kuruşluk keyfini kaçırmayalım.
Kovid haberleri bir yerden sonra artık kamu hizmeti görmekten çıktı ve kamunun ruh sağlığını bozan bir tehdide dönüştü.
Bugün kaç kişi pozitif çıkmış, kaç hasta ölmüş, kaçı entübe olmuş... bunları gözleyip sonra da "Yine kapanma mı gelecek, hay Allah okullar yine mi kapanacak, dükkanı da yeni açtık, borçları ödeyemeden ya yine kapanma gelirse?" diyen vatandaşın endişesini körüklemeye, kaygısını panik atağa çevirmeye hiç ama hiç gerek yok.
Okullar nihayet açıldı, aman bir daha kapanmasın
2020'nin Mart ayında tam kapanma geldiğinde herhalde kimse bu kadar uzun süren bir salgın süreci öngörmüyordu. Türkiye, okulları ilk kapatan ülkelerden oldu. Sağlık sistemi çok güçlü olmasına rağmen yine de ciddi kapanma tedbirleri alarak salgını belli bir noktada tutmayı başardı.
İngiltere, ABD, Fransa, İtalya gibi ülkelerde yaşlılar, bakım evlerinde ölüme terk edilirken biz tüm hastalarımıza gerekli hastane ve doktor hizmeti verebildik.
Aşılamaların artması sayesinde artık tüm dünyada panik epeyce azalmış gözüküyor: Yine de felaket tellalları durmuyor, "Vaka sayısı çok artıyor, okullar açılamasa mı?" diyenler yeniden türemeye başladı.
Yok artık, kapanmasın!
Okulların kapalı olması başka sorulara kapı aralamaya başladı bile. En çok da ilkokul çağındaki çocuklar ve ebeveynleri olumsuz etkilendi bu süreçten.
Çocuğunu okula gönderdiği halde artistik olsun diye "okulsuz toplumu" savunan romantik anarşist veliler bile okul okul diye ünlemeye başladı.
Okulların ve boş zaman aktivitelerinin geçirildiği mekanların kapalı olması, yeni ve öngörülemez sosyal psikolojik süreçlerin gelişmesine yol açtı.
İnsanlar daha mutsuz, daha agresif...
Bu yüzden artık şu Kovid-19 bilançosunu mütemadiyen milletin gözüne sokarak haber yapmaktan vazgeçelim ve "kapanma" lafını bir daha kullanmayalım.
Okullar için ders zili İBB için alarm zili
Kovidi fırsata çevirenler de oldu şüphesiz, İBB toplu taşıma seferlerini seyrelterek reklam çalışmalarına hız vermeyi tercih etti mesela.
Ancak dün itibariyle ilkokul, ortaokul ve liseler açıldı. Yine bu ay üniversiteler açılacak.
İBB yönetimi, Kovidi bahane edip sefer sayılarını azaltarak İstanbulluya yeterince çile çektirmiş sonra da "AK Partililer bana kumpas kurdu" diyerek kendini aklamaya çalışmıştı. Fazilet durağı yalanını hatırlayın.
Öğrencilerin ve eğitim kadrolarının yeniden okullarına döndüğü eylül itibariyle İstanbul'daki trafiğin ne hale geldiğini bilahare konuşacağız.
Okullar için ders zili çaldığında İBB ve Ekrem İmamoğlu için de alarm zilleri çalmış olacak.