Koşmak ve çok çalışmak

Beşiktaş son iki maçta amaçladığı futbol karakterini çizdi: Çok çalışan takım.

Ki bu ‘çok çalışma’ artık sıradan bir futbol özelliği. Bir evin nasıl kapısı oluyorsa; bir takımın da sahada çalışkanlığı olmalı.

Bunu yapmadan işi idare edenler de karşımıza çıkmakta. Ancak onlar başka özelliklerle ve de yalnızca sıradan hedeflere varmaktalar.

Süper Ligimizde çok çalışmadan, usta ayaklarınızla, geniş kadronuzla ve ötekiler hiç iyi olmadıkları için siz çok öne çıkabilirsiniz.

Amma, iş çok çalışarak ancak baş edilebilecek Avrupa Liglerine geldi mi... lastiğiniz patlar. Daha asıl yarış ortamına varamadan yolda kalırsınız.

Beşiktaş, dar ve henüz ustalaşmamış adamları çok kadrosu ile Süper Ligde ayakta kalabilmek için kendine en doğru ilkeyi seçti. ‘Sahada çok çalışarak’ ayakta durmaya çabalıyor.

Yeri gelmişken şu ‘koşmak ile çok çalışmaya’ bir daha parmak basalım. Onlara artık yer değiştirtmek gerekiyor. Zira koşmak dediğimizde muradımız aslında ‘çok çalışmak!’ Hatta ‘sürekli çok çalışmak.’ Koşmak kimilerince ‘uzun mesafe kat etmek’ anlamında alınmakta. Bunun istatistikleri karşılaştırılıyor... Oysa koşmanın içinde ‘boş koşmak’ da var! İstediğiniz kadar uzun yol gidin... Maçta onunla ne ürettiğiniz önemli.

Çalışmak da değil, koşmanın karşılığı, çok çalışmak.

Zira sahada mutlaka bir hareket yapıyorsunuz. Bu da bir çalışma. Ne var ki değerli olan ‘çok çalışmak!’ Çünkü çok çalışan üretir.

Beşiktaş bu ilkesini yerleşik kılabilirse ki bunu son bir buçuk maçta (G.S maçının ikinci yarısı ve Karabük maçının tümü) başardı, yarı yolu aldı sayılacak. Yarı yol demekteyim, zira kadro dar ve daha şimdiden önemli hasarlar aldı, üç olgun adamı devre dışı.

Bir de yılgınlık ve ‘ben oldum’ tehlikesi var. Eğer çalışmaktan bıkar ise ve de durumu idare ederim bilinçaltı etkili olursa... Beşiktaş’ın hiçbir özelliği kalmaz. Ve tepe taklak gider.

Hep diri, inançlı, güvenli, istekli olmak gerek.

Terim’in endişesi

Fatih Terim, Galatasaray için kimilerinin yakıştırdığı ‘rüya takım’ tanımından hoşlanmıyor!

Siz iki kere şampiyon takımın üzerine 60 milyon avroluk ek transfer yaparak yeni lige başlarsanız ve şampiyonlar ligi takımı iseniz, bunu düşünen çıkar.

Terim’in korkusu iki boyutlu olmalı:

1. Takımın kendini çok yukarılarda görerek, lig rakiplerine tepeden bakması ve bununla motivasyon yitirmesi,

2. “Eee o kadar adamla babam da şampiyon olur”, denerek takımın onun imparatorluğunun önüne geçirilebilecek olması.

Ağırlıklı endişe, birinci seçenek kuşkusuz.

Ancak bir takım, görenin gözünde nasılsa öyledir! Bunu söylemlerle değiştirmek, düşünce silmek olanaksızdır.

Batuhan ve tekneler

Batuhan Beşiktaş’ın ilk onbirinde yer bulduğu Karabük maçında futbol adına iyi işler yaptı. 68.dakikada oyundan alındı.

Ve 87.dakikada soyunma odasından tweet atmış!
Tekneyi bir aldığında bir sattığında sevinirmiş sahibi. Batuhan’ı da işte bu nedenlerle hem alırken hem gönderirken seviniyorlar!

Kocaman hâlâ kıskanç!

Alex, Aykut Kocaman’a “Beni kıskanıyor” dediği için “üzgünüm” dedi.

Bunu ‘özür dilemek’ olarak ele aldık. Oysa değil. Özür dilemek ‘bir kusurun elde olmadan yapıldığını ileri sürmedir.’ Üzgün olmak, üzgün olma durumudur, neşesizliktir. Kusuru silmeye çalışmak değildir.

Özeti şu: Alex hocasını hâlâ kendini kıskanır görüyor. Ve buna üzülüyor! Sorun devam ediyor...

Yıldız dediğin

Yıldız dediğin adamın önde gelen özelliği yüksek verimde devamlılıktır. C.Ronaldo Real’de 4 sezonda 149 maçta 150 gol; L.Messi Barcelona’da 9 sezonda 314 maçta 259 gol atmış... Alex’in F.Bahçe’de 9 sezonda 337 maçta 171 golü var!

Quaresma 2 sezonda takımın 110 maçının 73’ünde yer alıp 18 gol üretmiş!

Başka söze gerek yok!

BIKTIK, USANDIK

- Türkiye’deki 9. yılında olan Alex’ten toplum karşısında birkaç cümlelik de olsa Türkçe konuşmasını beklemekten bıktık usandık.