Maçýn baþlayýþ, geliþim ve ilk yarýyý tamamlama süreci; “Türk futbolu neden beklenen patlamayý yapamýyor” sorusunun temel cevabýdýr... Bu kadar gevþek, bu kadar düþük tempo, bu kadar az atak ve az pozisyon, bu kadar cýlýz heyecan; Madagaskar futbolunda bile yoktur. Her iki takým da, mecburen çýkmak zorunda kaldýklarý bir mücadelenin zoraki taraflarýydý. Sergilenen þeye, “Utanç futbolu” demek bile lüks kaçar... Rezalet üstü rezalet!
Ýlk yarýnýn nesini yazalým? Paslar pas deðil... Þutlar þut deðil... Ortalar orta deðil...Tehlikeler tehlike deðil... Hal böyle olunca, oyun da oyun deðil!
Necip, rakip kaleyi ortasýna alan yakýn bir bölgede; topun geliþine vursa, büyük bir ihtimalle gol olacak... Ama ne yapacaðýna karar veremediði için, sýradan bir pas çýkardý.
Her iki takýmýn orta sahasý makaralarý koyvermiþ, önüne gelen bölgeyi destursuz geçiyor. Pres koyan yok... Ayak koyan yok... “Nereye hemþerim” diyen yok... Böylesine rahat ve boþ kalan alanda, topa sahip olanlar da; Formula 1 pistini kaðný arabasýyla geçiyor gibiydi. Kayýp bir 45 dakikaydý.
***
Maçýn aslý ikinci yarýda baþladý. Þenol Güneþ’in öfkeyle yaptýðý belli olan deðiþiklik içinde, belli ki dozu yüksek fýrçanýn da payý vardý. Beþiktaþ aðýr metal ve mental yorgunluðunu terketmiþti. Ýlk 10 dakikada dört kritik pozisyon, bu uyanýþýn iþaretiydi.
Aboubakar ve özellikle Quaresma’nýn devreye sokuluþu, bu kararýn olumlu olduðunu gösteren pozisyonlarla belgelendi. Takým ruh, heyecan, istek ve tempo kazanmýþtý. Bu canlanýþýn ödülü çok geç de olsa, Adriano ile nihayet geldi.