Kötü oynarken kazanma kültürü

Fenerbahçe’nin Denizlispor karşısında aldığı galibiyet; oyun kalitesi olarak eleştiriliyor. Spor yazarlarının neredeyse tamamı, futbolundan hoşnut değil... Doğrudur, ben de katılıyorum.

Ama futbolunu beğenmesem de; oynarken sergilediği bazı durumlar, ilgimi çekti. Mesela yardımlaşması üst düzeydeydi. Oyun ciddiyeti, takım bütünlüğü getirmişti. Hiç kimse isteksiz, savruk ve bir başına değildi. Ozan Tufan özenli, Emre Belözoğlu özveriyle oynadı. Maça başlamadan önce sakatlığı vardı, teknik direktör Ersun Yanal risk alıp sahaya sürdü. Çünkü kaptan oynamak istiyordu. Buna rağmen sahaya çıktığında, zaten sorunlu olan kaburgalarına yine ağır bir diz darbesi aldı. Acılar içinde oyununa devam ederken, takımına destansı katkılar verdi. Hatta ikinci golden önce; rakibinin ayağından sökerek aldığı topla yaptığı asist, harikaydı.

Attığı gollerden sonra, formasını çekiştirerek kendine özgü sevincini ortaya seren Vedat Muriç; bu kez sevinmek yerine, kaptanına tebrik için koşması, görülecek şeydi. Bütün bunların hiçbir önemi yok mu?

***

Fenerbahçe gibi bir takımın, ilk yarı boyunca rakip cezaalanına sadece 5 kez girebilmiş olması; elbette çok berbat bir şey... Ama 30 defa girip takım bütünlüğü gösteremediği ve kopuk oynadığı onlarca maçı var. Fakat Denizlispor karşısında, 90 dakika boyunca ağırlığını kabul ettiren taraftı. Sarı-lacivertliler; kendi aralarında büyük bir dayanışma gösterdi. Bütün bu olanları harmanlayınca; kötü oyuna rağmen çok da kötü olmayan bir Fenerbahçe gerçeğini kabul etmemiz gerek. 90 dakika boyunca dominant oynadı. Artılarını gözardı edemeyiz.

***

Oyunu ağır eleştiren saygın nitelikli yazarların ortak kanısı, yanlış değil... Ama eksik. Çünkü Fenerbahçe’de iyiye giden detayları farketmede zorlanmışlar. Ben de beğenmedim. Ama takımdan o kadar da şikayetçi değilim.