Kötülüğün şeffaflığı

İsrail bir kez daha düşük yoğunluklu saldırılarını açıktan savaş formatına dönüştürdü. Ürdün’de baş gösteren isyanlar muhtemelen Bahreyn kadar bile yol alamadan bastırılacak. Suriye’deki muhalefete format atılması Amerika’nın Suriye’deki Esad zulmüyle değil Esad’dan sonra oluşacak yapının kendi kontrolünde olmasıyla ilgilendiğini açıktan ortaya koydu. Bu bir anlamda Suriye muhalefeti üzerindeki Türkiye etkisini kırma girişimiydi. Mısır örneğinde görüldüğü üzere, Ortadoğu’daki diktatörlere karşı verilen mücadele sonrasında “ siyasetin İslamileşmesinden” duyulan tedirginliği de iyice açığa çıkardı. Diktatörler gitsin ama yerine Müslüman Kardeşler ya da benzeri ABD’ye ve İsrail’e tutumu kestirilemeyen aktörler gelmesin.

İsrail sorunu” giderek uluslararası hukuk, siyaset ve hatta savaş kavramlarıyla açıklanamaz bir hal alıyor. İsrail’in bir devlet olarak bu akıl almaz, vicdana sığmaz “katliam performansının” nedenlerini açıklayabilmek için psikolojinin kavramlarına ihtiyaç var.

Bu hafta Açık Görüş’ün manşetinde okuyacağınız Murat Güzel’in yazısı İsrail’in bu bitmek bilmeyen intikam arzusunun köklerine inmeye çalışıyor: “Yani ‘öldürüyoruz, çünkü bizi de öldürdüler!’ mantığı... Adalete dayalı bir mantık olmaktan çok, ‘intikam’a ait bir mantık. Ancak intikam alınmak gayesiyle öldürülenlerin ‘yüzyıllardan bu yana Yahudi kanı dökenler’ olmayışı ise bahanenin geçersizliğini göstermeye yetiyor.” Güzel aynı zamanda “Ötekinin filozufu” olarak tanınan Levinas’ın ‘siyaset’ ve ‘etik’i birbirinden ayıran yaklaşımının intikamı meşrulaştırıcı bir işlev gördüğünü ifade ediyor ve “Bu devletin paranoyasının kökleri elbette, ‘öteki’yi sadece etik zeminde arayan düşüncelerde bulunabilir. Levinas’ın ‘öteki’ni etik alanda karşılaşılan bir figüre indirgeyerek komşu olamayacak, siyasi bakımdan farklı, etnik ve dini bakımlardan da asla Yahudi olamayacak insanları bu kavramsal alandan dışlamasına o yüzden pek şaşırmamalı.”

Buradan bakınca Filistinliler, Müslüman Araplar, Mavi Marmara’daki aktivistler İsrail için bir ‘öteki’ bile değil. İsrail’in kötülüğü o kadar şeffaf ki mazeret arama zahmetine bile katlanmıyor. “Mavi Marmara’daki sivil aktivistlerden onları öldürerek kendini koruduğu gibi, iki yaşındaki Gazzeli çocuklardan da onları öldürerek kendini koruyor.”

İntikam duygusu olmadan ayakta kalamayacak bir devletin kendini devamlı ‘kötülük öznesi’ kılmak suretiyle ‘intikam nesnesi’ haline getirmesi... İsrail’den intikam almak isteyenleri kendi kötülüğüyle çoğaltıyor ve böylece kendi paranoyasını da kronik hale getiriyor. Kötülüğü şeffaflaştıkça hesap sorulamaz kılıyor kendini.

Ali Yaşar SarıbayMillet, milliyetçilik ve demokrasi” kavramları üzerine yoğunlaşan yazısında bir yandan da “Millet derken Erdoğan ve Bahçeli kavrama farklı anlamlar mı yüklemektedirler; dahası, aynı mefhum üzerinde bu kadar ısrarla duran Erdoğan, nasıl oluyor da Bahçeli’ye göre ‘2071’de Türkiye’yi’, ‘Türk vatanını’, yani Türk Milletini yok sayabiliyor?” sorularını soruyor.

Ali Murat Yel, 29 Ekim’de gerçekleştirilen alternatif Cumhuriyet Bayramı, 10 Kasım’da Anıtkabir’in ziyaretçi rekoru kırması ve bu süreçte “Kemalizm güç mü kaybediyor, yoksa ölüyor mu” soruları etrafında yürüyen tartışmaların ilhamıyla Kemalizmin dini görüngüleriniele alıyor.

Ergun Özbudun, yeni anayasa yapımından ümit kesmemek için izlenmesi gereken yola işaret ediyor. Ufuk Ulutaş Suriye’de ABD’nin format attığı yeni muhalefet oluşumunu analiz ediyor. Erol Katırcıoğlu Uluslararası hakem kurumların hakim tavrını eleştiriyor, Mete Çubukçu Obama’nın ikinci döneminde Türkiye ABD ilişkilerine dair öngörülerde bulunuyor. Ve Açık Görüş Türkiye’nin gündemini entelektüel bir bakışla toparlıyor.

İyi haftalar...