KPSS olayı, 3 soruda kopan kıyamet mi algı yönetimi mi?

Kamu Personeli Seçme Sınavı yani KPSS, senede bir kez yapılıyor. Haliyle sınavın bekleyeni çoktu. Yaklaşım 1 milyon kişi girdi bu sınava. Aldıkları neticelere göre kendilerine bir rota tayin edeceklerdi. Aileleriyle birlikte hesap edince hatırı sayılır bir kesimin hayatına olumlu yönde tesir edecek bir sınavdan söz ediyoruz.

Şu haliyle o tesir olumsuz bir yöne evrildi diyebiliriz. Adayların en az etkilenmesi için hemen yeni bir başkan atandı ve sınavın tekrarının en yakın zamanda yapılacağı açıklandı. Fakat her halükarda bir zaman kaybı söz konusu.

Muhalefet de tabii olarak malzeme etti bu durumu.

Atlamasını beklemiyorduk zaten. Olmayanı var kılıp konuşan, yalanı senet gibi okuyan bir muhalefetin böyle bir fırsatı kaçırması düşünülemezdi.

ÖSYM ve merkezi sınavlarla ilgili malum travmamız var bir de. FETÖ'nün sızdığı kurumlardan biri de ÖSYM'ydi.

Hükümetin bu kadar hızlı ve radikal bir kararla ÖSYM başkanını görevden alması ve sınavı iptal etmesi bununla ilişkili.

Her ne kadar yaratıcılığı öldürdüğü, farklılıkların fark edilmesinin önüne geçtiği ve tüm öğrencileri aynı yarışa yönlendirdiği için eleştirsek de merkezi sınavlar toplumsal mobilitenin ve fırsat eşitliğinin imkanı olarak önemli bir işlev görmüştür.

Ta ki FETÖ denilen lanet yapı, kendi mensuplarını devletin kritik kademelerine yerleştirebilmek için soru hırsızlığı yapana kadar.

Kimse tam olarak bilmiyor, FETÖ kamu kurumlarına bu şekilde kaç kişi yerleştirdi. Günahını hesaplayamayız zaten, haksız yere yerleştirdiği her bir kişi üzerinde tüm milletin hakkı var. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı dedikleri şey bu işte. Onlarla bu dünyadaki hesaplaşma öyle ya da böyle neticelenecek ama öte dünyadaki hesap onlar için çok daha çetin.

Yakın geçmişimizde böylesi bir travma varken, hükümetin KPSS ile ilgili şaibenin hemen üstüne gitmesi ve hızlı karar alması yerinde olmuştur. Yapılan ön araştırmanın neticesine göre hazırlık kitapçıklarındaki sorularla aynı olan soru sayısı sadece üç. 10 soruda da benzerlik olduğu tespit edilmiş. Netice bundan ibaretse abartılı bir tepki verildiği söylenebilir? Ama dediğim gibi sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi durumu söz konusu.

Cumhurbaşkanı'nın olaya hemen el koyması kamuoyunun konuyla ilgili hassasiyetiyle ilişkili.

Bu sayede muhalefet de boşa düşmüş oldu. Hani hep diyoruz ya işi iktidar yapıyor algıyı muhalefet. İktidar vatandaşın haklı hassasiyeti üzerinden muhalefetin haksız bir algı oluşturmasının önüne geçmiş oldu.

Tuhaf olan bir şey; devletin bir bürokratının daha olayın mahiyeti anlaşılmamışken, ön soruşturma raporu dahi açıklanmamışken çıkıp "Yok böyle bir şey" demesi.

O konumdaki bir kişinin en fazla "Biz elimizden gelen titizliği gösteriyoruz, normal koşullarda olumsuz sonuçlanacağını zannetmiyorum, tabi ki soruşturmanın neticesinde her şey belli olacaktır" minvalinde bir açıklama yapması beklenir. Savunma makamı gibi konuşması değil. Üstelik bir şeyle suçlanmış da değil.

Basın danışmanının yaptığı açıklama ise çok daha fecaat. Mülakatları öne sürerek KPSS'nin anlamsızlığını ima eden açıklama başlı başına bir skandaldır.

Bu açıklamaların da soruşturmaya dahil edileceğini tahmin ediyorum.

Zira atamayla gelinen makamlarda mülk sahibi gibi davranmak eski Türkiye'nin bir alışkanlığıdır. FETÖ ile birlikte bu alışkanlığın da tarihe gömülmüş olması gerekir.

MERAL AKŞENER NEDEN BU KADAR SİNİRLİ VE TAHAMMÜLSÜZ?

Samimi olarak soruyorum; Meral hanım neden böyle davranıyor? Bir değil, iki değil. Gittiği her yerde, karşılaştığı kişileri azarlayarak dolaşıyor. Var mı bunun siyaset kitabında yeri? 'Otorite' kavramını yanlış anlamış diyeceğim ama siyaset bilimi giriş dersinin konusudur otorite ve güç ayrımı. Güçsüze hükmetme davranışı ya acziyet tezahürüdür ya da ne kadar tahammülsüz olduğunuzun göstergesi.

Meral hanımın bir kadın olarak bu davranışı sergiliyor olmasını mevzu bile etmiyorum. Zira ayrımcılığın negatifine de pozitifine de sıcak bakmıyorum.

Ortada bir sinirlerine hakim olamama, herkese parmak sallama, ortalıkta mürebbiye gibi dolanma durumu var.

İnsanları korkutarak siyaset yapamazsınız.

Ayrıca kızın omzuna buyurgan bir tarzda dokunması da son derece itici. Ne hakla?

Korumalarıyla kızı köşeye sıkıştırmış ve adeta sözlü ve fiziki şiddet uyguluyor.

Kızın yaşadığı şok gözlerinden okunuyor.

Üstelik ortada bir tahrik yok. Tahrik olsa bile iyi siyasetçi durumu kendi lehine çevirebilir. Burada gördüğümüz şey, düpedüz siyasetçinin vatandaşı tahrik etmesi, hatta sözlü şiddet uygulaması.