‘Kraliçe Elizabeth'in ‘toprağı' ne kadar olsun?

İngiliz İmparatorluğu'nun tahtında, en uzun süre kalmış olan 19. yüzyıldaki ünlü Kraliçe Victoria'dan 8 yıl kadar daha en uzun süre oturan hükümdar olarak nitelenen ve 1952 yılında, babası Kral George ile, Veliahd- Prenses olarak gittiği Kenya'da, babasının ölmesi üzerine; Afrika'dan İngiltere'ye 26 yaşında Kraliçe olarak dönen Elizabeth, hükümdarlığının 70. yılında ve 96 yaşında dün öldü ve 73 yaşındaki Veliahd Prens Charles'ın yeni kral olduğu da; Başbakan Boris Johnson'ın istifasından sonra onun yerine iki gün önce gelen yeni İngiltere başbakanı Liz Truss tarafından açıklandı. (Liz, Elizabeth'in kısaltılmış söylenişi..)

Annesinin bu kadar uzun süre kraliçe oluşu yüzünden, Prens-Veliahd Charles'ın, 'Kral olamadan öleceği..' söyleniyordu, ama, bu vefatla, o da, sonunda, 'muradına erdi'!

*

Kraliçe 2. Elizabeth'i, 1961'de, Başvekil Adnan Menderes'in idâmından bir-iki hafta önce, Hindistan'a yaptığı geziden İngiltere'ye dönerken, Ankara'ya inip dönemin askerî darbe rejiminin Devlet Başkanı General Cemal Gürsel tarafından karşılanışı sırasında görmüştüm. Henüz 35 yaşlarındaydı. Ankara'daki siyasî çevrelerde, 'Menderes'in idâm edilmemesini, kendilerine verilmesini istediği' rivayeti dillendiriliyordu. -Bu, belki de Adnan Menderes tarafdarlarının, ya da 'Anglofil'lerin, İngiliz muhiblerinin temennisiydi-..

Cemal Gürsel'in, Kraliçe'yi uğurladıktan sonra, 'Kibar bir hanım..' demekle yetindiğini hatırlıyorum.

(İngiltere'nin Menderes'in idâm edilmemesini istediği iddiası, ne kadar doğruydu? Bu husustaki gizli belgeler henüz de açıklanmadı.. İngiliz gizli belgelerinin üzerindeki gizlilik kaydı, 100 yıl sonra açıklanır, ama, hele de Ortadoğu'yla ilgili gizli belgelerin, İngiliz empeyalizminin maslahat ve menfaatlerine zarar verebilir gerekçesiyle açıklanmadığı resmen itiraf olunmuştur.)

*

2. Elizabeth, göstermelik bir kraliçe miydi?

Dışardan ve uzaktan bakınca, 'Öyleydi..' denilebilir. Ama, onun, 'İngiliz (Anglikan) Kilisesi'nin başı' olduğu da unutulmamalıdır. Kezâ, denizaşırı diyarlarda İngiliz emperyalizminin sembol gücü olan İngiltere Donanması'nın doğrudan doğruya ona bağlı olduğu da hatırlanmalıdır.

'İngiliz Uluslar Topluluğu/ (Commonwealth) ülkelerinden sayılan Malezya, Hindistan, Pakistan ve Afrika'daki bazı ülkelerdeki etkisi bir hayli zayıflamış olsa bile; Avustralya, Yeni Zelanda, Fiji Adaları ve Kanada Genel Valileri, bugün de doğrudan İngiltere Kraliyeti tarafından tâyin edilmektedir. Bu ülkelerin başbakanlık yetki ve mühürlerini de o Genel Valiler veriyor.. Aynı sistem yeni kral tarafından da sürdürülecektir.

Asırlarca, 'kazı bağırtmadan yolmak' taktiğiyle dikkatlice geliştirilmiş İngiliz emperyalizminin hesabları günübirlik siyasetlerle değişmez. (Meşhûrdur, Hindistan Genel Valisi / Müstemleke Valisi olarak vazifelendirilen kişi, hareketinden önce İng. Hariciye Nâzırı'yla görüşür ve Hindistan'da neleri, nasıl yapacağını sorduğunda, Hariciye Nâzırı, ona, 'Oraya gittiğinde, masanın çekmesinde, 100 yıl öncelerden beri nelerin yapıldığı ve gelecekte de nelerin nasıl yapılacağının genel çerçevesini hazır bulursun..' cevabını vermiştir.)

*

*

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nın her ikisinde de İngiliz emperyalizminin sembol ismi olan Winston Churchill, 'Hristiyanlığı anlamak için Avrupa'yı anlamak ve Avrupa'yı anlamak için de İngiltere'yi anlamak gerekir..' demişti.

Dünyanın nice coğrafyalarında İngiliz emperial sistemi tahakkümünü ve sürdürürken ve özellikle Müslüman coğrafyalarında nasıl bir zulüm rejimi kurduğu ve o rejimlerin tepelerine de 'bağımsızlık' kahramanı olarak nice kuklalarını oturttuğunu nasıl unutabiliriz? Birinci Dünya Savaşı'nda işgal ettiği Osmanlı- Filistin topraklarını, başkalarının toprağını başkalarına, sionist Yahudilere peşkeş çektiği, o dönemdeki İngiliz Dışbakanı Arthur Balfour'un adıyla anılan 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ile, dünyada, topraksız -devletsiz bir topluluk olan Yahudilerin Filistin'e yerleşmesi çağrısı yaptığı ve bu konuda her türlü desteği sağladığı unutulabilir mi?

Kezâ, Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkınca, Mondros Mütarekesi (silah terki) anlaşmasının hemen ardından, -Çanakkale ve Kut-ul'Ammâre yenilgilerinin intikamını almak istercesine- Yunanistan'ı Anadolu'ya saldırtan ve 25-30 parçaya ayrılan Osmanlı topraklarının her bir parçasında oluşturulan rejimlerin başına, yüreklerinden ve beyinlerinden İngiliz uşağı olan yerli kuklaları oturtan; aynı şekilde, Müslüman Keşmir'i de sonunda, Hindistan'a hediye eden ve Afrika'da özellikle Mısır, Sudan, Tanzanya, Uganda, Nijer ve Nijerya, Kenya, Somali, Zimbabve, Güney Afrika vs. ve Hind alt-kıt'ası ve Güneydoğu Asya ve Afrika kıtasında sadece son 200 yıllık emperyalist uygulamalara ve de bu coğrafyalarda kurduğu rejimlerin ve diğer yerli kuklalarının zulümlerinin ardındaki İngiltere nasıl görmezlikten gelinebilir?

Ki, o siyasetler bugün de, İngiliz emperyalizminin Atlantik ötesindeki devamı ve yapışık kardeşi olan Amerikan emperyalizmince daha da kaba yöntemlerle sürdürülmektedir. Şimdi de Yunanistan'ı perde gerisinden Türkiye aleyhine kışkırtanların başında Anglo-Sakson dünyası yok mu?

*

İngiltere bugün her ne kadar tırnakları sökülmüş, pençeleri zayıflamış bir köhne emperial kalıntı durumundaysa da, Amerika'dan yine de ayrı düşünülemez.. Esasen, Anglo-sakson dünya, hemen her konuda tam bir birlik halindedir. Kraliçe 2. Elizabeth de o sistemin bir aslî unsuru idi.

Kraliçe Elizabeth'in de genelde, hırçın olmayan, mülâyim ve yüzünden tebessümü pek eksik olmayan birisi olarak, asırlarca sömürgecilik tecrübesi olan İngiliz emperyalizminin plânları çerçevesinde hareket ettiği açıktı. Ama, o, 'commonwealth' dışındaki toplumlara herhalde komik geldiği söylenebilecek olan rengarenk çiçekli ve acaib şapkalarıyla hatırlanacaktır.

Ziyâ Paşa ne demişti, 150 yıl öncelerde..

'Yaktı nice cânlar, o nezâketle tebessüm;

Şîr'in (arslan'ın) dahi kasd etmesi câna, gülerektir.'

*

Bizim kültürümüzde, Müslüman olmayan, amma, iyi bilinen kimseler olarak ölenler konusunda, 'Toprağı bol olsun..' deyimi geliştirilmiştir, iyiliğinin karşılığını Âhiret hayatında görmesi temennisi için..

Bu temenni, Kraliçe 2. Elizabeth için de söylenebilir mi?

Sanmıyorum.