Kriz kahini” olarak tanımlanan isim NewYork Üniversitesi ünlü öğretim üyesi Prof Nouriel Roubini.
“Kriz kahininden korkutan tespit” yazısının bir bölümünü Star Gazetesi’nin 24 Temmuz Çarşamba günkü sayısından aynen iktisab ediyorum.
“Gelişen ülkeleri bekleyen riskleri sıralayan ‘kriz kahini’ lakaplı ekonomist Nouriel Roubini, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti dahil pek çok gelişen ülke ekonomisinin “kalın bir duvara toslayabileceği” öngörüsünde bulundu.
Geçtiğimiz birkaç yılda Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRICS ülkelerindeki büyümenin büyük heyecan yarattığını söyleyen ‘Kriz Kahini’ lakaplı Roubini, son dönemde bu ülkelerin büyümelerinin hız kaybettiğini belirtti.
BRICS ile birlikte Türkiye, Arjantin, Polonya ve Macaristan gibi daha önce hızla büyüyen ülkelerin de yavaşladığını kaydeden Roubini, bu yavaşlama için altı gerekçe öne sürdü.”
1- Gelişmekte olan ekonomiler daha önceki senelerde çok hızlı büyüdüler, şimdi bu aşırı ısınmanın sorunlarını çözmeye çalışıyorlar.
2- AB’de (avro bölgesi), ABD’de, İngiltere’de yaşanan resesyon gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkiliyor.
3- Gelişmekte olan ülkelerde son senelerde reform heyecanında ciddi bir azalma var ve bu reform süreci yavaşlaması özel kesimin verimliliğini olumsuz etkiliyor.
4- Doğal kaynakların bir süre yaşadığı yüksek fiyat dalgası sona erdi.
5- FED’in politika değişikliği sonrası artık bol ve ucuz para devri sona eriyor.
6- Yapısal olarak cari açık üreten gelişmekte olan ülkelerin bu açıklarını artık daha riskli yöntem ve araçlarla kapatmaya çalışacakları anlaşılıyor.
Prof Roubini’nin düşen büyümeye yönelik açıklama gayretinin altı maddesinden beşi, dördüncü madde dışında, bizi doğrudan ilgilendiriyor.
Peki Türkiye bu süreçte, düşen büyüme sürecinde, ne yapmalı?
Şunu da unutmayalım, Türkiye 2015 genel seçimlerine kadar çok yoğun ve çok önemli bir seçimler, belki referandumlar dönemine giriyor ve ekonomik büyüme oranlarındaki düşüşler, bir biçimde, bu süreci yani siyaseti de çok yakından etkilemeye aday.
En sonuncusu, yani altıncı maddeden, cari açığın finansmanının kalitesinden başlayalım.
Bu sütunda daha önceleri defalarca yazdım, dünya ülkeleri 2013 senesinde on trilyon dolar tasarruf üretiyorlar (yetmiş trilyonluk bir gelir içinden), Türkiye, bir biçimde, bu on trilyonluk tasarruf havuzundan her sene elli milyar dolar doğrudan yabancı yatırım (FDI) çekebilmeyi başarır ise, Sayın Başbakan’ın tabirini kullanayım, resesyon da bizi teğet geçebilir, hatta geçer.
Senede elli milyar doğrudan yabancı yatırımı, yani cari açığın kaliteli finansmanını nasıl gerçekleştirebiliriz? (cari açık vermeden yüksek büyüme ancak zır cahillerin tezidir)
Bu sorunun cevabı Roubini’nin üçüncü maddesinde ifadesini buluyor, Türkiye 2003-2007 reform heyecanını yeniden yakalamalı, mevzuat içinden yabancı kaynak ve girişimciyi zorlayacak her diken tek tek ayıklanmalı.
Reformların başında da, kanımca, çok büyük çaplı bir hukuk reformu yani Anayasa, Siyasal Partiler Kanunu, Seçim Kanunu gelmeli.
Aynı yeni reform heyecan sürecinde kürt meselesi MUTLAKA bir çözüme kavuşmalı, Türkiye markası iç çatışmalarla birlikte anılmamalıdır.
Bu süreçte Türkiye dış politikasını gözden geçirmeli, Ortadoğu’da, bu tabiri çok sevmiyorum ama, abilik rolünü sürdürmeli ama bu rolü taraf olmadan, hatta her çatışmada güvenilir bir arabulucu olma potansiyelini hissettirerek oynamalıdır; Türkiye, Suriye’de, Filistin-İsrail çatışmasında ve en son olarak da Mısır meselesinde çözüm projeleri geliştirici, doğrudan taraf olmayan bir görüntü sergileyebilmeli idi diye düşünüyorum, bir savaşa taraf ülke imajı düşük büyümenin, dış kaynak sıkıntısının garantisidir.
Unutmayalım, dış politikanın orta ve uzun vadede yegane hedefi ortalama bir TC yurttaşının gelirini yükseltmekten başka bir şey değildir ve olmamalıdır.
Yeniden büyümeye dönmenin yolu reformlardan ve yine reformlardan geçmektedir; reform ise hukukta (anayasa, SPK, SK), ekonomide, EĞİTİMDE, dış politikada, vatandaşlık hukukunda yapılacak reformlardır.