Kriz ve biz

Þaka gibi.

2003’den günümüze yaþanan çok önemli ve olumlu geliþmelerden sonra Türkiye yeniden bir krizin içine savruldu.

Ýtiraf ediyorum, yanýlmýþým, ben bu çapta bir kirizin bir kez daha kapýmýzý çalmayacaðýný düþünüyordum.

Ama çaldý.

Avro üç lira oldu, herkesin gözü yine Çankaya’ya çevrildi, Baykal bile devrede.

Ýnanýlmasý en zor olan da kimilerinin gözlerini yine askere çevirmiþ olmasý.

2003 sonrasý yaþanan çok parlak senelerden sonra yine buraya gelindi ise, bu acý gerçeðin serinkanlý bir analizinin de yapýlmasý gerekiyor.

Mesele çok boyutlu, bendeniz bugün konunun sadece belirli bir boyutunu, pek konuþulmayan bir boyutunu ele alacaðým, kayýkçý kavgasýna girmeye hiç niyetim yok.

Türkiye muhtemelen bizim sandýðýmýzdan da önemli bir ülke.

Milli geliri, aptallýklar yapmaz isek, bir trilyon dolar yaklaþýyor.

Dýþ ticaret hacmi de yarým trilyon dolara.

Türkiye NATO üyesi bir ülke, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesiyiz, vatandaþlarýmýzýn AÝHM’e bireysel baþvuru haklarý var.

Bugünlerde konu demode gibi duruyor ama en büyük kazanýmýmýz AB ile tam üyelik müzakerelerini yürütüyor olmamýz.

Tarih, jeopolitik, jeostrateji gibi konulara girmiyorum bile.

Bu çok kýsa yazý içine düþtüðümüz krize bir açýklama getirme çabasýndan baþka þey deðil, lütfen kimse alýnganlýk göstermesin.

Çevremize, kamusal alana bir bakalým, beþeri sermayemiz, yukarýda en genel boyutlarýný sýraladýðým Türkiye’yi taþýmaya, daha da ileri taþýmaya uygun mu?

Bendenizin bu soruya verdiði yanýt olumlu deðil.

Birileri, “peki beþeri sermayemiz bu kadar kötü ise, bunlar nasýl oldu, AB ile müzakere aþamasýna nasýl geldik?” diye sorabilir, bu soruya kendi yanýtýmý baþka bir yazýya býrakýyorum.

Devlete yani yasama, yargý ve yürütmeye bir bakalým.

Yasama organýmýzý oluþturan kiþilerin Türkiye’yi on senede kiþi baþýna yirmi beþ bin dolarlýk bir gelire taþýyacak hukuksal, yasal düzenlemeleri yapabileceðine inanan var mý aramýzda? 

Tüm TBMM oturumlarý canlý olarak verilse ekranlarda, ekranýn altýna muhtemelen +18 yazmak gerekecek.

Yargý organýnýn düzeyini sayýsal olarak ölçmek daha kolay, AÝHM’de en fazla ihlal kararý bizim devletimize karþý çýkýyor.

Bunun anlamý bizim yargý, yüksek yargý mensuplarýnýn evrensel hukukla iliþkisinin zihniyet ve bilgi olarak bulunmadýðý.

Yürütme organýmýz, bürokrasimiz de evrensel kriterlerin gerisinde.

Son krizde görevini kaybeden bir bakanýmýz oðlunun evinde bulunan paralar için “sattýðý evinin paralarý bunlar” diyebildi.

Düþünebiliyor musunuz, bir bakan satýlan bir evin parasýnýn banka sistemine girmemiþ olmasýný normal karþýlayabiliyor.

Ancak, yürütmenin, bürokrasinin hakkýný yemeyelim, devleti devlet yapan üç erk arasýnda nispi olarak en iyi durumda olan galiba yine onlar.

Ordumuzun durumunu söylemeye bile gerek yok, alýnan o berbat eðitimden sonra daha iyisini beklemek de zaten imkansýz.

Ergenekon ve Balyoz davalarý zaten meselenin vahametini ortaya koymuþ durumda.

Üniversitelerimiz, en baþka da doktoralar dökülüyor, liseler dökülüyor.

Ekonomide özel sektör en verimli gibi duran ama bu eðitim zihniyeti ve düzeyi ile bunun da bir sýnýrý var.

Bendeniz, kayýkçý kavgalarana girmeden, içine sürüklendiðimiz krizin temel nedenini Türkiye’nin bir biçimde geldiði boyutlarý ile beþeri sermayesinin uyumsuzluðunda görüyorum.